ÖNCELİKLE yukarıdaki ÇILDIR GÖLÜ’NDE BUZDA BALIK AVI VİDEOMUZU izleyiniz. Aşağıdaki yazılarda da detayları okuyabilirsiniz. Youtube Kanalımıza abone olmayı unutmayın.
ÇILDIR GÖLÜ’NDE BUZDA BALIK AVI
NEREDE YAPILIR?Günay’ın Yeri,0537 420 47 62 NE ZAMAN YAPILIR?– Aralık gibi göl donuyor, Nisan’a kadar çözülmüyor. Mart’ta buzun en kalın hali ama Ocak ve Şubat’ta soğuklar daha az ürkütücü. NE GİYMELİ?– Öncelikle derin bir nefes alın, derecelerin insanı korkuttuğu kada soğuk değil çünkü çok güneş alıyor ve nem yok. Ama tabi bayağı soğuk yine de. Ne kadar soğuğa dayanıklılık kişiden kişiye değişse de, teknik malzeme üşümenizin önüne geçecektir. Yani rüzgarı kesen, ısıtıcı kar montu ve pantalonu, içine (alt ve üst) içlik , üzerine polar. Kayak kıyafetiniz varsa mükemmel. Kalın kar eldiveni ve iyi ısıtan bir bere. Pantalonun altına termal içlik ya da yün kilotlu çorap ya da tayt. Kalın çoraplar, tercihen dize kadar uzanan çoraplarından. Bunlar olmazsa ve üşüyen biriyseniz balık avı sırasında çok hareket edilmediği için uzun zaman sabredemezsiniz. Çok yansıma olduğundan güneş gözlüğü de şart. ÇILDIR GÖLÜ’NE NASIL GİDİLİR?– Ulaşım toplu taşıma ile çok kolay olmayabilir. Çıldır Gölü, Ardahan-Kars yolu üzerinde yer alıyor. Çıldır merkeze her iki taraftan da 40 dakikalık bir otobüs yolculuğu ile varılabiliyor. Ancak Çıldır merkez göl kenarında değil. Bizim gittiğimiz balık lokantaları ise gölün diğer tarafında. Gölün neresine gidecekseniz tekrar vasıta ayarlamanız gerek. Kars’tan araba kiralamak çok daha pratik ve özgür olacaktır. TAVSİYELER:– Göldeki balık restaurantlarından birini ararsanız size yardımcı olacaklardır. |
Bizim İçin Geçti
Doğu Ekspresi’nde yan yana kuşetlerimizi açmış, tavana bakarak planladığımız maceralar hakkında konuşuyoruz. Trenin raylarda ritmik ilerleyişi nasıl da ninni gibi geliyor. Tren ne kadar pışpışlarda pışpışlasın, ertesi gün doğum günü olan çocuklar gibi vır vır konuşuyoruz. Bilge, gitmeden Çıldır Gölü’nü kaplayan buzun kalınlığını araştırmış. Göl 30 cm’yi bulmuş bile. 30cm dediğimiz asfalt yoldan sağlam. Daha geçen hafta üzerinde drift etkinliği yapılmış, koskoca araçlar aşındıramamış buzu. Kış uzun, daha 80cm’e kadar da yolu var.
Nereden çıktı bu Çıldır Gölü diyorsanız, bu yazıdan önce sizi şuraya davet ediyoruz: DOĞU EKSPRESİ’YLE KARLI MACERALARA GİDİYORUZ!
Doğu Ekspresi ile ilgili önemli bilgileri de şu yazımızda derledik: DOĞU EKSPRESİ YOLCULUĞUNA ÇIKACAKLAR İÇİN ÖNEMLİ BİLGİLER
Süpermarketlerin peynir reyonunda bile üşüyen ben (Duygu) bile, bütün planladıklarımız içinde en çok buz içerenler için heyecanlanıyorum: Erzurum’daki Buz Tırmanış Festivali ve Çıldır Gölü’nde buz balıkçılığı. Normalde peynir reyonlarına aldığım ezineleri uzaya götürecekmişim gibi duran astronota benzeyen kat kat kılığımla gidiyorum. Artık -20 Kars soğuğu ile tanıştıktan sonra, peynir reyonuna tişört ile meydan okuma hayalindeyim. Hoş, Kars’ta kaşar yedikten sonra, peh, bir daha kim marketin peynir reyonuna kim uğrar. 🙂
Tam yattık, ışıkları söndürdük, “Bilge, 30cm buzu biz nasıl kıracağız? Vur vur, kıpırdamaz ki o? Baya yorulacağız herhalde?” Buzluktan bir küp buzu koparana kadar ne kadar uğraştığımız göz önünde bulundurulursa, sabahtan akşama kadar biz anca buz kıracaktık. Sonra, biz olta sallayacağız, balık vuracak, ohoo, ertesi gün kahvaltıya masaya birşeyler koyabilirsek iyi.
Doğu Ekspresi’nden, Türkiye’nin en ucunda, Kars’ta iniyoruz. Eskiden Ardahan ve Iğdır’ın da bağlı olduğu Kars her anlamıyla en uç nokta: en uç soğuklar, en uç yaşam tarzları ve tabi ki en doğu ucu. Hayat farklı: güzel, geniş geniş kaldırımlar var ama insanlar yoldan yürüyorlar. Nedenini, kafasını kaldırıp çatılardan sarkan ejderha dişi gibi sarkıtları görünce anlıyor insan. Yollar hiç tuzlanmıyor, onun yerine bütün arabalarda kar lastiği var, cayır cayır gidiyorlar. Yalnız, onlar yolları tuzlamayınca biz aç kaldık: kaldığımız yere yemeğimizi getiren çocuk kayıp, kalan son iki tas çorbayı da bizim pidelerin üzerine dökmüş. Artık ayrı paketlenen turşuya tabiyiz, napalım.
Ertesi gün 4 kış lastiği olan bir araba kiraladık. Bin tembih: aman el frenini çekmiyoruz. Yoksa yapışıyor, arabayı anca ilk bahara kıpırdatabiliyoruz. Yollar, tepeler, her yer göz alabildiğine buz. Araba iki çeker ama lastikler sayesinde normal yolda gider gibi sıkıntısız gidiyoruz. Aslında yolda bizim gibi 2 çekerli kar lastikli araçlar 100ler, 120lerle fırlayıp gidiyorlar. Bizimse ayağımız gaza gitmiyor; yol boyunca manzaralar öyle güzel ki..
Çıldır Gölü’nün, Kars’ın, Ardahan’nın bu kış halleri bir hipnotik. Ufuk çizgisine kadar dümdüz uzanan uçsuz bucaksız beyaz, uçsuz bucaksız maviye karışıyor. Sanki sadece dünya iki renkten ibaret. Çok mistik ve büyülü bir yanı var. Buraya macera yaşamaya geldik, ama beklenmedik bir huzur hissediyoruz. Sanki gittik gittik, dünyanın bittiği yere geldik de bulmacayı çözdük. Wow…
Nihayet, Çıldır Gölü’ne vardığımızda arabamızın göstergesi -13 diyordu. Sıcaklıkların -40’a kadar düştüğü bir yerde kışın bize bir kıyak yaptığı ortada. Göl komple donmuş, üzeri karla kaplı. Sanki beyaz bir çöldeyiz. Buzların imparatorluğu Çıldır’da, göl donsa da, hayat suyun altında da ve üzerinde de devam ediyor.
Buz balıkçılığını öğrenmek için buradayız. Bir Çıldırlı gibi karnımızı doyurmak için soğuğa kafa tutup, donmuş gölde balık tutacağız. Tabi önce bize örnek bir Çıldırlı lazım. Bahri Abi ekmeğini taştan, balığını buzdan çıkaranlardan. Bize gölü delip, balık tutmayı öğretecek. Bileğimizin hakkıyla karnımızı doyuracağız, tabi şansımız yaver giderse.
Bahri Abi yanında elektrikli testere, kürek ve yedek güçle geliyor. Testereyi görünce biraz rahatlama, biraz da hayal kırıklığı hissediyoruz. Biz daha geleneksel yöntemlerle tutmayı bekliyorduk tabi. Bir dakika, ee, olta yok? Ağ balıkçılığı yapacakmışız. Bu haber de vuruyor ikinci darbeyi. E, ağ nerde? Günler önce sermişler bile. Hayda, onu da biz yapamıyoruz yani. Biraz suratımız düşüyor. Daha fazla emekli bir deneyim bekliyorduk. Birazdan o testere için de, ağ balıkçılığı yaptıkları için de, 10 gün önce ağı attıkları için de minnettar olacağız.
Bahri Abi’nin (yazın) gölün kenarında babasından kalma bir yeri var. Şu ansa, sanki koskocaman beyaz boşluğun orta yerinde duruyor. Bahri Abi’yi önümüze alıp, başlıyoruz peşi sıra arkasından yürümeye. İlk adımlarda bir “Acaba?” diyerek basıyor insan. Bakıyoruz Bahri abi adım seçmeden küt küt yürüyor. Onlarca koca jip burada tepinmiş, bana mısın dememiş buz. İki evde yok, iki de balıkçı mı ağır gelecek? Yetişiyoruz Bahri Abi’nin yanına.
Hava pırıl pırıl olsa da, üff, bir soğuk, bir soğuk. Gölün üzeri dümdüz olduğundan rüzgar kesilmeden esiyor. Burada giyibilecek en doğru kıyafetleri seçmiş olsak da, soğuk rüzgara maruz kalan surat, bütün vücudun ısısını aşağı çekiyor. Çok acayip… Rüzgar durunca da güneş sanki Ağustos’ta Antalya güneşine tam 12de çıkmışsın gibi yakıyor, havanın eksi derecelerine rağmen.
İlk başta Bahri Abi her zaman gittiği yerden buzu kesip nasıl yapıldığını gösterecek. Önce, kürekle buzun üzerindeki karı kaldırıp buza bir kare çiziyor. Sonra testereyle o çizgilerden şipşak buzu kesiyor. Asıl mesele, o kesilen buz parçasını yerinden çıkartmak. Ucuna sert bir demir bağlı sopa ile buzu döverek küçük parçalara bölmek gerekiyor. Sonra küreklenebilenler dışarı alınıp, çıkan buz külçelelerinden deliğin yerini işaretleyen bir kule yapılıyor. Kürekleyemediklerini de kalın buzun altına doğru ittiriyorsun. Hımm, kolay görünüyor.
İzlemek hem bize göre değil, hem de bu havada hareketsiz durmak tam bir eziyet. Konuyu anladıktan sonra hemen biz de yardıma girişiyoruz. Kürekliyoruz, kesiyoruz. Bu sayede açacağımız kendi deliğimiz için de pratik yapmış oluyoruz. Çok geçmeden tükürdüğümüzü yalıyoruz: iyi ki elektrikli testere var da hızla ilerleyebiliyoruz.
Sonunda iş ağı çekip, ödülü kapmaya geliyor. 1-1.5 saattir bu an için uğraşıyoruz. Çek, çek, çek, ağa vuran yosun bile yok. Biraz daha çekiyoruz. Artık son metresinde bakmaya korkarak çekiyoruz ağı. Korktuğumuz başımıza geliyor ağ boş. Hem de günler öncesinde atılan ağ! Orada anlıyoruz bu işin ne olta ile, ne de iki saat önce atılan ağ ile olacağını. Kötünün iyisi, Bahri Abiler tek ağ atmamışlar. Bir kez daha şansımızı deneyebiliriz.
Eldivene, sıkı kar botlarına rağmen soğuktan artık uzuvlarımızı hissetmiyoruz. Çok garip bir his. Komut alıyor ama hissetmiyorsun. Sanki başkasının eli senin kafandan geçenleri okuyor 😀 İstanbullular olarak çözemediğimiz gizemli bir soğuk. İçimiz hiç üşümüyor ama kenardan kenardan da donuyoruz. Biraz zıpla, kolları çevir, dizleri karna çek, yeniden uzuvlara kan pompalıyoruz. Bir kez daha şansımızı denemeye yetecek kadar ısı depoluyoruz. Ama ikinci ağ da boş çıkarsa breakdansa bağlamamız gerekecek. Soğuk hava ve güneş bilek güreşi yaparken, Nisan sonuna kadar daha ne kareografiler çıkarırız. Teşvik bol.
Bahri Abiler bir delikle uğraşırken, biz de kendi deliğimizi açmaya soyunduk. Çektik testerenin ipini, canavar gibi çalışıyor. Giriştik buzu kesmeye. Kesiyoruz, kesiyoruz, buz ayrılmıyor. Haydi bir tur daha kesiyoruz üzerinden, yine bana mısın demiyor. Bahri Abiler kıs kıs gülüyorlar bize. Meğer onlar deliği hep aynı yeri açtıkları için, buz kolay pes ediyormuş. Kes babam kes, vur babam vur, kıpırdamıyor. Uğraştıkça daha sık nefes alıyoruz. Soğuk ciğerlerimizi yakıyor. Bir tur testere, bir tur ayakla tepme, bir tur testere daha, hadi bir de kürekle, kazıkla dövme, son bi testere ve kürek, oh, oldu bu iş. Tekniği kapana kadar eforla çözüyoruz işi.
Bahri Abiler ağı çekmek için bizi bekliyor. Heyecanla başlıyoruz ritmik bir şekilde çekmeye. Bir-ki-bir-ki… Ağı yarıladık. Hadi totem yapıp yer değiştirelim. Bir-ki-bir-ki… Doğa bizle kafa buluyormuş gibi buzun üzerinde geçirdiğimiz 2-2.5 saatin tek balığını son metreye saklamış. Yine ballıyız, çünkü ikimizi rahatça doyuracak büyüklükte.
Soğuktan burnumuzun düşmesine bir kala gölün sığ yerlerine döndük balığı temizlemek için. Uzaktan balığın kokusunu duyan kediler ve köpekler hemen üşüştüler. Kışın böyle ağır geçtiği bir yerde yemek bulmak zor tabi.
Biz kardeş payı yapacaktık zaten, temizledikçe onlar da nasipleniyordu ki, daha balığı temizlemeyi bitiremeden ordan hain kedi hoplayıp elimizdeki balığı kapmaz mı! Besle kediyi, çalsın yemeğini.
Balık kendi kadar, ağzına almış koşarken üzerine basıp yuvarlanıyor. Ardında koşan köpekler, kediler ve biz… Hepimizi atlatmak için ters manevralar yapıyor, ama balığı bırakmıyor namussuz!
Gitti mi bizim 2 saatte zor tuttuğumuz yegane balık… 2 saat daha bu soğukta dayanabilir miyiz? Hava da 4’te kararıyor. Zor…
Biz ardından bakaduralım, Bahri Abi yetişti kaptı kediden bizim balığı. Çıldır Gölü’nde buzda balık avı 101: hırsız kedilerle mücadele, eli mahkum.
Balığı kurtadık, şimdi uzuvlarımızı geri kazanmaya ve karnımızı doyurmaya Bahri Abi’nin yerine gidebiliriz işte. Attık balığı tavaya. Balık tipsiz mipsiz ama missss gibi kokuyor. Bahri Abi’nin dediğine göre tek balık tuttuk ama en lezzetlisini tuttuk: sarı balık.
Of of, o ne lezzet, ne lezzet. Soğuk su balıkları kışın yağlanır, lezzetli olur. Tatlı su balığını deniz kıyısında yaşayana beğendiremezsin ama sarı balık hiç güzel deniz balıklarını aratmıyor. Tek kötü yanı, kocaman görünen balık temizlenince baya küçülmüş.
Hain kedi bize kıysa da, biz ona kıyamadık tabi. Balığımız küçük müçük, 3 köpek, 2 kedi, 2 evde yok ne kadar doyabiliyorsa artık.
Müthiş manzaralar, harika buz balıkçılığı deneyimi, üzerine de bir leziz bir yemek sonrası Çıldır hayranlığımız tavan yapıyor. Masalsı bir gün yaşıyoruz. Buraya hayatının bir kaç gününü ayırmış bizlere bu soğukların, hiçliğin, yabanıllığın büyüleyici gelmesi normal tabi.
Balıkçı Bahri Abi ile muhabbete oturuyoruz. Balıkçı Bahri Abi, “Şu an -18 derece falan. İyi dayandınız, normalde kimse bu kadar beklemez” diyor. Büzüşmüş oturan Bahri Abi’ye çay iyi geliyor.
Her gün buz yarmaktan & ağ çekmekten kuruyan ellerine, soğuğun derinleştirdiği yüz çizgilerine bakılırsa davulun sesi bize uzaktan hoş geliyor olsa gerek. Bir de öğrenmez miyiz, abi abi diye seslendimiz Bahri bizimle yaşıtmış! Tam hayat burada adamı hızlı yıpratıyor diye düşünmeye kalmadan, Bahri anlatmaya başlıyor, “Bir kaç sene İstanbul’da dolmuşçuluk yaptım. İstanbul’da hayat hayat değil. Eve bir geliyordum bebeğim var, bi geliyordum koca oğlan olmuş. Oralarda hayat zor. Burada kafamız rahat”.
Lafları üzerine, aldığımız mahçup keyif rahatlıyor. Daha da bir tatlanıyor Çıldır.