GALATA KULESİ
İstanbullular için Galata Kulesi gökteki kutup yıldızı gibi birşey: Her vapura bindiğimizde gözlerimizin aradığı, Tünel ve Karaköy taraflarındayken pusula görevi gören, İstanbul’un çöplüğe dönen silüetinde yüzyıllardır kendini ezdirmeden varolmasını, şahsi hayat mücadelemize benzettiğimiz İstanbul’un daim bekçisidir Galata Kulesi.
Gölgesinde nice kez okul kırılmış, bira içilmiştir ama itiraf etmeliyiz ki; Galata Kulesi’ne çıkmış İstanbullu’dan çok turist vardır. Yerli yabancı turistlerin İstanbul’da gezilecek yerler listesinde en üst sıralarda yer alırken, biz İstanbullular hep ona karışık çerez tabağında talep görmeyen sarı leblebi muamelesi yaptık, ayıp ettik. Halbuki ne enteresandır Galata Kulesi. Anka kuşu gibi yanıp, yıkılıp tekrar tekrar dirilmesi, hakkındaki efsaneler, çılgın mucit Hezarfen Ahmet Çelebi’nin İstanbul üzerinde uçması… Şam fıstıklarının şovu çaldığı yeter, sahneyi Galata Kulesi’ne bırakıyoruz. 🙂
☞ Gelmişken herhalde Galata mekanlarında demlenmeden gitmeyeceğiz!
Ayrıca Galata Mekanları yazımızda Galata’daki yeme-içme, gezilecek yerler önerilerimizi bulabilirsiniz.
Galata Kulesi Tarihi
Dünyanın İlk Kulelerinden: Tahta Galata Kulesi
Dünyanın ilk kulelerinden biri olduğu rivayet edilen Galata Kulesi 528 yılında Bizans İmparatoru Anastasius tarafından bölgenin en yüksek noktasına tahtadan yaptırılmış. Tabi ki o zamanki görüntüsü şu ankinden çok farkıymış.
Kulenin Galata’nın en yüksek yerine yapılmasının iki sebebi var: Birincisi; fener ve gözetleme kulesi olarak kullanılmak üzere yapılması. İkinci sebepse günümüz kent planlamacılarına ve imarcılara ders niteliğinde: İmar edilen bir yapının bir diğer yapının deniz manzarasını engellememesi yönünde bir kural olduğundan.
Yüzyıllarca boğaza hakim konumu ile İstanbul’un bekçiliğini yaptıktan sonra, 1204 yılında 4. Haçlı Seferi sırasında yoğun tahribata uğramış. Sonrasında da o dönem İstanbul’da çıkan büyük yangınlara direnemeyen kule 1348 yılında Cenevizliler tarafından tekrar inşa edilmiş. Fakat bu sefer ahşap bir kule yerine yığma taş yöntemi kullanılarak, şu anki görünümüne de benzeyen, bambaşka bir kule yapılmış.
En alt kısma uzun taşların yatay olarak döşenip, üste doğru taşların giderek küçültülmesi şeklinde bir metot uygulamışlar. Kulenin en alt kısımdaki taşlar 3,5 metreden daha uzunken, en üst kısımdaki taşlar ise 20 cm uzunluğundalar. Kuleyi yeniden inşa eden Cenevizliler ve Bizans’ta “Büyük Kule” olarak anılan kulenin ismini “İsa Kulesi” olarak değiştirmişler. O dönemde kulenin en tepesinde de bir haç olduğu rivayet ediliyor.
İstanbul’un Fethi & Galata Kulesi
Ama tarihler 1453 yılının 29 Mayıs’ını gösterdiğinde hem kulenin hem de tüm dünyanın kaderi baştan yazılıyor. Ve 29 Mayıs Salı günü Galata’nın anahtarları direniş gösterilmeksizin Sultan Mehmet Han’a teslim ediliyor.
Galata Kulesi Osmanlı Devleti’ne geçtikten sonra da İstanbul çapında yapılan imar çalışmaları kapsamında tamirata girer. Osmanlı himayesine girdikten sonra Fatih Sultan Mehmet tarafından çok büyük önem verilen Galata bölgesi zaman içinde İstanbul’un en büyük ticarethanesi haline gelir. Öyle ki bölgede ki tüccarlar dönemin padişahlarına borç verecek kadar zenginleşirler. 19. yüzyılda Galata ve çevresini gezen Edmondo De Amicis bölgeden “Londra’nın kenar mahalleleri” olarak bahseder ve ekler: “Burada fesli ve sarıklı insanları görmeseniz şarkta olduğunuza inanamazsınız. Her tarafta Fransızca, İtalyanca ve Ceneviz dilleri konuşulur.”
Ayrıca fethin hemen sonrasında Fatih’in hâkimiyetinin göstergesi olarak kulenin en üst 2 katını da yıktırdığı rivayet edilir. Kulede ki hacı ve çanı da indirten Fatih kuleyi halka yangınları ve akşam vaktini duyurmak için kullanmaya başlar. Akşam vakitlerinde ve büyük yangınlarda halka durum kös çalınarak duyurulur. Kös, şimdiki adıyla bildiğimiz davul aslında. Ve “kös kös dinlemek” tabirinin de o dönemden geldiği söylenir.
Zindan ve Rasathane Olarak Galata Kulesi
Arası afetlerle hiç barışık olmayan Galata Kulesi 1509 yılında “küçük kıyamet” olarak anılan İstanbul depreminde tamamen yıkılır. Dönemin ünlü mimarlarından Mimar Hayrettin tarafından yeniden inşa edilen kule Kanuni Sultan Süleyman döneminde zindan olarak kullanılmaya başlanmış.
2. Selim döneminde yangınlar dolayısıyla büyük zarar gören kule tekrar bir tamirattan geçer ve 3. Murat döneminde Rasathane olarak kullanıma sunulur. Ancak 3. Murat halktan gelen olumsuz tepkiler üzerine rasathaneyi de kapatmak zorunda kalır. (Bu kısımla ilgili dönen bazı rivayetleri de aşağı kısımda anlattık.)
Hezarfen Ahmet Çelebi Galata Kulesi’nden Uçar
1632 yılına gelindiğinde ise Galata Kulesi tarihi günlerden birisine tanıklık eder. “Çok şey bilen” anlamına gelen Hezarfen lakabına sahip Ahmet Çelebi kendi tasarladığı kanatlarla Galata Kulesi’nden kendisini boşluğa bırakır ve İstanbul Boğazı’nı da geçerek 3358 metrelik uçuşunu Üsküdar Doğancılar Meydanında sonlandırır. Her ne kadar “Bu adam pek havf edilecek (korkulacak) bir ademdir. Her ne murad ederse, elinden geliyor. Böyle kimselerin bekası caiz değil” denilerek 4. Murat tarafından Cezayir’e sürülse de Hezarfen Ahmet Çelebi cezasız kalmayan bu başarısıyla dünya tarihine adını altın harflerle yazdırmayı başarmıştır.
Şimdiki Görüntüsüne Kavuşması
1965-1967 yılları arasında yapılan son tamiratla kule şimdi ki halini almış. Şu an Galata Kulesi’nin İstanbul manzaralı terasına ücret karşılığı çıkılabiliyor. Ayrıca en üst katında, bizce çok da matah olmayan, bir restoran var.
Galata İsmi Nereden Geliyor?
Bu konuda net bir bilgiye ulaşmak pek mümkün değil. Ama bazı rivayetler daha çok dile getiriliyor. Ve kulağa biraz daha gerçekçi geliyor.
İlk ve en kuvvetli görülen rivayet “Galyalıların buralara kadar gelip burada yerleşmeleri ve onların isimlerinin buraya verilmesi.” İkincisi ise, isim benzerliği olduğunu düşünen kişi sayısı çok olsa da, Galatlar Kavmi’nin ismini aldığı. Bir başka rivayet ise Bizans döneminde bu bölgede sütçülük yaygın olduğu için süt yeri anlamına gelen Galesü adının konduğu. Ki bizim favorimizde bu 🙂
Galata Kulesi Hikayesi
İsim konusu gibi, kulenin hikayesinin rivayeti de bir tane değil. Efsanelerden biri biraz ürkütücü diğeri ise içinizi ısıtacak cinsten. Önce tatsız olandan başlayalım;
Kalbi Sökülmüş Kadın Cesetleri
Murat döneminde rasathane olarak kullanılmaya başlandığında Galata Kulesi çevresinde ilginç olaylar yaşanmaya başlar. Nerdeyse her gece kalbi sökülmüş kadın cesetleri kulenin yanına atılır. Halk arasında huzursuzluk yaratan bu olaylar sonrasında rasathane kapatılır. Ama olaylar durulmaz. Olaylar yıllarca devam edince de bölgede yaşayan insanlar başka semtlere göçerler ve Galata’da yaşamak bir tarafta dursun, Galata içlerinde bile gezmezler. Cinayetler ve cinayetlerin arkasında ki gizem Abdülhamit’in kurduğu hafiye teşkilatı olayları çözene kadar devam eder. Teşkilatın çalışmaları sonucunda cinayetleri gizli bir tarikatın işlediği anlaşılır.
İlk efsane içinizi kararttıysa bu size iyi gelecek. Çünkü bu efsane tam anlamıyla devlerin aşkını anlatıyor.
Devlerin Aşkı
6. yüzyıl. Marmara Denizi semalarında bir güzel salınıyor. Bu güzel öyle büyüleyici, öyle endamlı ki, insanlar dünyalar güzeli İstanbul’a, yani o zamanki adı ile Konstantinopolis’e bile arkalarını dönmüş, bu güzeli seyirdeler. Bu yalnız ve hüzünlü güzel Kız Kulesi. Günlerden bir gün bir İstanbul delikanlısı dikiliyor tam da Kız Kulesinin karşısına. O da Galata Kulesi.
Kız Kulesi ilk bakışta aşık oluyor bu delikanlıya. Ee böyle bir güzelin endamına kayıtsız kalmak ne mümkün. Galata Kulesi’nin de hemen gönlü kayıyor Kız Kulesi’ne. Aşkları her ikisinin de gönlüne sığmaz olmuş zamanla. Ama birbirlerine ulaşmaları, aşklarını itiraf etmeleri mümkün değil. İkisi de kavuşamamaktan dertli. Bir gün bir adam çıkıp gelmiş Galata Kulesi’nin yanına. Galata Kulesi ise ne yapmış, ne etmiş, ikna etmiş o adamı aşk mektuplarını Kız Kulesi’ne götürmeye. İşte o adam, yani Hezarfen Ahmet Çelebi doldurmuş tüm o mektupları gömleğinden içeri, takmış kanatlarını ve bu aşk için bırakmış kendini Galata Kulesi’nden boşluğa. Biraz o gün esen rüzgârın, biraz da Hezarfen’in hayallerinin yardımıyla havada süzülmeye başlamış bu aşk. Ama tam da Hezarfen Kız Kulesi’ne gelmek üzereyken gömleğinin yakasından dökülmüş tüm mektuplar denize. Galata bu seferde olmadı diye endişeyle sıçramış. Ama böyle bir aşkın karşısında deniz de kayıtsız kalamamış; dalgalarıyla bir bir taşımış tüm mektupları Kız Kulesi’ne.
Aşkına karşılık bulan Kız Kulesi mutlulukla yine ışıl ışıl olmuş. Ve tabi onun bu haline gören Galata Kulesi de. Tam da bu aşk sayesinde ikisi de günden güne güzelleşmişler. Ve 15 asırdır insanları büyülemeye devam etmişler.
Bu aşk hikâyesinden sonra bir rivayete göre de denir ki, eğer bir kişi Galata Kulesi’ne sevdiğiyle birlikte ilk defa çıkıyorsa onunla evlenirmiş. İkiliden birisinin daha önce yalnız başına da olsa kuleye çıkması olayı bozuyor ama baştan uyarayım 🙂
Galata Kulesi Nerede & Nasıl Gidilir?
Galata Kulesi, İstanbul’un Beyoğlu İlçesi’nde, İstiklal Caddesi’nin bittiği Tünel Meydanı’na 2 dakika mesafede bulunuyor. Buraya gelmek için birçok yol var:
1. Şişhane metro durağında inip, İstikal Caddesi çıkışından çıkmak. Oradan da Yüksek Kaldırım Sokak’tan 1-2 dakika yürüdünüz mü kuledesiniz. Metrodan inince kime sorsanız gösterir.
Eğer İstanbul dışından gelecekseniz tarihi Beyoğlu Tramvayı’na binmenizi de öneririz. Bunun için metro ile ama Taksim’e ulaşıp, İstiklal Caddesi’ninden aşağı tramvayla geçip Tünel’e varıyorsunuz. Oradan da 1-2 dakika yürüdünüz mü kuledesiniz.
2. Sahil tarafından ya da Anadolu Yakası’ndan gelecekseniz önce Karaköy’e varacaksınız. Karşıdan gelenler vapuru, Avrupa yakasından gelenler sahildeki Kabataş – Zeytinburnu tramvay hattını tercih edebilir. Karaköy’de indikten sonra Yüksek Kaldırım Sokak’tan yürüyerek kuleye varabilirsiniz.
Konum‘a tıklayarak yerini görebilirsiniz.
Galata Kulesi Ziyaret Saatleri
Galata Kulesi haftanın her günü açık ve saat 09.00-19.00 arasında ziyaretçileri kabul ediyor. Bu saatlerde cafe olarak işleyen 9.kat ise 20.00-00.30 arasında restoran olarak misafirlerini ağırlamaya devam ediyor.
Kulenin Hemen Yakınlarında Bunlar Da Var!
Galata Mevlevihanesi
1491 yılında yapılan, sonraları Halvetlik tarikatının bir zaviyesi halini alan, daha sonra külliye olarak kullanılıp, tekke ve zaviyelerin kapatılması kanunuyla faaliyetlerine son verilen bu yapı 1975 yılından itibaren müze olarak ziyaretçilerini ağırlamakta.
İçerisinde Şeyh Galip gibi bazı dervişlerin mezarlarının bulunduğu müzede ayrıca bazı divan şairlerinin divanları, el yazması eserleri, çeşitli müzik aletleri ve Mevlevi kültürüne ait bazı eserler sergilenmektedir.
Burada hâmûşân kelimesiyle çokça karşılaşabilirsiniz. Mevlevihane’de bulunan mezarlar için kullanılan bu kelime suskunlar, susmuşlar anlamına geliyor. Mevlana Müzesi’nin kapılarından birisi de Hâmûşân Kapısı adıyla anılırken bunun sebebi Mevlevilik geleneğinde kabir, mezar kelimelerinin kullanılmayışı ve dünyadaki hizmetlerinin ardından bu kapılardan suskunlar diyarına uğurlanıyor olmalarıymış.
Ayrıca müzekartınızı da girişlerde kullanabiliyorsunuz. Müzede yıl boyunca her pazar, yazları ise cumartesi-pazar saat 17.00’da sema gösterileri düzenleniyor. Bu gösteriler için bilet satışları da yine aynı günlerde müze dışına kurulan stantlarda yapılıyor.
Eğer buraya Galata Kulesi’nden gitmek isterseniz kuleye paralel uzanan Galip Dede Caddesi’nden devam ederek tahminen 3 dakikalık bir yürüyüşle müzeye ulaşabilirsiniz.
Galata Köprüsü
Galata Kulesi’nin kader ortağı… Aynen Galata Kulesi gibi 6. yüzyılda yapılmış köprü. Ama bir türlü şansı yaver gitmemiş kader ortağı gibi. Yangınlar afetler derken bir türlü dikiş tutturup kalıcı olamamış Galata Köprüsü. Yaşı tutanlar ve görme fırsatı olanlar 16 Mayıs 1992’deki yangına kadar ayakta kalmayı başaran son köprüyü hatırlarlar belki de. Şu anda faal olarak kullanılan köprü ise aynı yere yapılan beşinci köprü.
İlk dördünü bilmiyoruz ama bu köprüyü buralara kadar gelip de görmeden gelmek pek olmaz gibi. Üstünde olta sallayan balıkçılarıyla, tükenmek bilmeyen cıvıl cıvıl enerjisiyle seyrine doyum olmaz Galata Köprüsü’nün. Belki gitmişken köprünün altındaki balıkçılarda balık ekmek yemek, köprünün diğer tarafındaki Eminönü’nde alışveriş yaparken kaybolmak, köprünün korkuluklarına dayanıp rüzgârı hissetmek isteyebilirsiniz.
Kamondo Merdivenleri
Kamondo Merdivenleri, 1800’lerin Galatası’nda, Bankalar Caddesi olarak bilinen bölgenin önemli bankerlerinden biri ve Sefarad Yahudisi olan Kamondo Ailesi üyesi Abraham Salomon Kamondo adına yaptırılmış, art-nouveau tarzı bir merdiven. Aslında Kamondo Ailesi o dönem boyunca özellikle hanlar olmak üzere şehrin farklı yerlerinde birçok yapıya imza atmış fakat bunlardan en ünlüsü kendi ismini de taşıyan Kamondo Merdivenleri olmuş.
İyi ki varsınız…
Ne tatlı yazılar bunlar. Kitap okur gibi okuyorum.
Sevgiler
Çok güzel bir yazı teşekkürler 🙂 Galata Kulesindeki restoranda alkol var mı ? Tekrar teşekkürler
Selam 🙂
Vardı değişmediyse
Ruhumu çok iyi yansıtan bir yazı. İstanbulda yaşamaya başlayalı sadece 8 ay oldu. 8 ayda bugün ikinci kez İstanbul’u yine yeniden 360 dinlemeye gittim. Yazınızı da paylaşmanız da çok güzel şans oldu. Kule dibinde hoş muhabbetler ve müziklerde bonusu her zaman…
Hoşgeldin İstanbul’a.
Ne güzel tesadüf etmiş yazı. Yakınlardaki mekan önerilerimize gitme şansın oldu mu?