GANDHI KİMDİR? – HAYATI, ÖLÜMÜ, HAKKINDAKİ ŞOK EDİCİ GERÇEKLER

Mahatma Gandhi geliştirdiği barışçıl yöntemler ile Hindistan’ı özgürlüğüne kavuşturmuş, dünya çapında özgürlük ve insan hakları ikonu olmuş, “Yüce Ruh” lakaplı bir aktivist. Asıl adı Mohandas Karamchand Gandhi. “Mahatma” ise insanlık adına yaptıklarından sonra verilmiş, Sanskritçe yüce ruh anlamına gelen bir ünvan.

Gandhi, şiddet içermeden direnmeyi savunan satyagraha felsefesinin öncüsü olarak biliniyor. Bu felsefe insanları, sonucunda sadece kendilerinin zarar göreceği (hapse girmek, işten atılmak, vb gibi) eylemler kullanarak haksızlıkla savaşmayı öğütlüyor. Direniş yöntemleri arasında yürüyüşler, işbirliği yapmama, kurallara uymama, boykot, grev gibi sivil itaatsizlik metodları var. Gandhi de bu yöntemleri kullanarak sosyal ve ekonomik eşitsizliklerle savaşmış ve Hindistan’ı bir İngiliz sömürgesi olmaktan kurtarmıştı.

Dünyada görmek istediğin değişimin bir parçası ol. – Gandhi

Daha sonra bu yöntemleri ve söylemleri ile Martin Luther King Jr. ve Nelson Mandela gibi özgürlük liderlerine rol model oldu.

Gandhi her ne kadar vatandaşlık hakları ve özgürlük aktivisti olsa da, bazı çevrelerce yoğun şekilde eleştiriliyor. Irkçılık ve kadın istismarı ile ilgili hakkında ciddi suçlamalar var. Aynı zamanda Hindistan’nın kurucusu ve İngilizlerden kurtarıcısı olmasına rağmen, ülkesinde çokça sevmeyeni de var. Çok dindar bir Hindu olan Gandhi, 1948’de yine fanatik bir Hindu Hintli tarafından vurularak 78 yaşında hayata gözlerini yumdu. Anlayacağınız sözlerini vücudlarına dövme yaptıracak kadar seven de var, politikalarını Hindistan’dan kazımak için siyasi parti kuracak kadar nefret edeni de.

İşte bu yazımızda Gandhi kimdir, hayatını nasıl geçirmiştir ve neler başarmıştır tekrar hatırlarlatmak ve diğer taraftan da sevmeyenlerinin eleştirilerine değinmek istedik.

Gandhi Hakkında Özet Bilgi

Gandhi Nereli: Hindistan
Doğum: 2 Ekim 1869, Porbandar, Hindistan
Ölüm: 30 Ocak 1948, Delhi
Ölüm Nedeni: Silahlı Süikast
Eğitim: Londra’da Hukuk Okudu
Dini: Hinduizm
Medeni Durumu: Evli (Kasturba Gandhi ) ve Dört Çocuklu

Gandhi’nin Hayatı & Hindistan’ın Bağımsızlığı

Ailesi ve Çocukluğu

Gandhi ve abisi Laxmidas, 1886

Gandhi 1869’da Hindistan’da orta sınıf bir ailede doğdu. Annesi çok dindar bir Hindu idi. Babası ise, İngiliz yönetiminde olan ülkedeki eyaletlerden birinin başbakanıydı. Babasının, kendisi gibi bir yönetici olmasını istediğinden, hukuk okuması konusunda ısrar ettiği söyleniyor. Çocukluğunda sıradan bir öğrenciydi. 13 yaşına geldiğinde ailesinin ayarladığı bir eş ile evlendirildi. 1 yıl aranın ardınan eğitimine geri döndü. 20 yaşında ilk kez baba olan Gandhi’nin 4 çocuğu oldu.

Eğitim Hayatı

Londra’da eğitim görürken

İlk olarak Hindistan’da üniversiteye başladı ancak devam etmemeye karar verip ailesinin yanına geri döndü. Sonrasında aile dostu olan bir Hindu rahibin teşviği ve avukat olan abisinin maddi desteği ile İngiltere’ye tekrar hukuk okumaya gönderildi. Annesi ve eşi gitmesini hiç istemedi. O da İngiltere’de et, alkol ve kadınlara dokunmayacağına dair yemin etti.

Vejetaryen olması ona İngiltere’de kendisine beklenmedik kapılar açar. Katıldığı Londra Vejetaryen Topluluğu’nda dünya görüşüne ve daha sonraki yıllardaki politikalarına büyük ölçüde katkıda bulunacak idealist bir çevre edinir. Buradaki arkadaşları kapitalist ve endüstriyel düzene başkaldıran, ahlakın metaya üstünlüğünü, sade yaşamayı, çatışarak değil işbirliği ile problem çözmeyi savunan çok farklı insanlardır.

İyi Başlamayan Avukatlık Kariyeri

Hindistan’a geri döndüğünde annesinin vefat ettiğini ve ondan bunun saklandığını öğrendi. 2 yıl kariyerinde başarı gösteremedi. Hatta şahitleri sorguya çekemeyecek kadar yüzleşmelerde zorlandığı için, bir davasında mahkemeden kaçtığı ve müvekkiline parasını iade ettiği biliniyor. Ard arda yaşadığı başarısızlıklardan sonra iş imkanları onun için oldukça daralmıştı. Bir tanıdık üzerinden yine bir İngiliz kolonisi olan Güney Afrika’daki bir şirketin Hintli bir avukat aradıklarını öğrenince ülkeden ayrılmak istememesine rağmen teklifi kabul etti.

Gandhi’nin Piştiği Yer: Ayrımcılıkla Dolu Güney Afrika’da 21 Yıl


1893’te sadece 1 seneliğine gittiği Güney Afrika’da 21 sene kalacak olan Gandhi burada yaşadığı ayrımcılık karşısında pişecek, büyüyecek ve bir lider olacaktır. Gandhi Güney Afrika’ya vardığında kendini beyaz olmayanların 2. sınıf vatandaş olduğu bir dünyada bulur. Gandhi yerini bir beyaza vermediği için trenden atılır (ırkçılık ve adaletsizlikle ile savaşmaya karar verdiği dönüm noktalarından birisidir), sarığı ile mahkemede avukatlık yapmasına izin verilmez, kaldırımlar ise sadece beyazların kullanımına açıktır, Hintliler mülk sahibi olamamakta ve gece özel izin almadan dışarı çıkamamaktadır. Burada geçirdiği yıl boyunca Hintlileri hakları konusunda bilgilendirmeye çalışır.

Şirketi ile yaptığı 1 yıllık kontrat sona ermiş ve tam Hindistan’a geri dönecekken, Hintlilerin oy kullanma hakkını ellerinden alacak bir yasa tasarısının hazırlandığını öğrenmesi üzerine kalıp mücadele etmeye karar verir.  1894’te Natal Hint Kongresi’ni kurar. Yasa geçecek ve Hintliler seçme haklarını kaybedecektir ama bu mücadele sırasında Gandhi Güney Afrika’da yaşayan Hintlileri tek bir çatı altında organize etmeyi ve davalarına uluslarası dikkat toplamayı başarır. İngiltere’nin tüm vatandaşlarının eşit olmadığı, kolonilerinde ayrımcılık olduğunu ortaya döker.

1887’de hem davası için lobi yapmaya, hem de eşi ve 2 çocuğunu Güney Afrika’ya getirmek üzere (Diğer 2 tanesi ise burada doğacaktır) Hindistan’a gider. Döndüğünde kızgın bir beyaz topluluk Gandhi’yi linç etmeye çalışır. Bütün sıkıntılara rağmen burada başarılı bir avukatlık bürosu kurar.

Buraya kadar Gandhi hala kendini İngiliz üst kimlikli bir Hintli olarak görmektedir. Hatta İngiltere ve Avrupalı yerleşimciler arasında çıkan Boar Savaşı’nda (1899-1902) İngiltere’ye destek olmak üzere 1.100 Hintli gönüllüden oluşan bir sedyeci ekibi kurar. Aynı şekilde yine gönüllü toplayarak İngilizlerin siyahi Zulu kabilesini bastırmak için açtığı savaşa destek verir. Bu sayede İngiltere’ye Hintlilerin hem hakları, hem de vazifeleriyle eşit görülmesi gereken yurttaşlar olduklarını ispatlamayı amaçlamaktadır. Ancak İngilizler savaştan zaferle çıkmasına rağmen Hintlilerin durumlarında hiç bir iyileşme olmaz.

Güney Afrika yılları hakkında daha fazla bilgi için tıklayın.

Satyagraha: Pasif Direnişin Başlangıcı

1913- Gandhi’nin Güney Afrika’da başlattığı Transvaal Yürüyüşü

1906’da Hindu evliliklerinin tanınmaması gibi maddeler içeren, Hintlilerin haklarını daha da kısıtlayan bir yasanın ardından Gandhi ilk sivil itaatsizlik kampanyasını başlatır. Hintlileri, sonuçları ne olursa olsun, onları ezen yasalara boyun eğmeden inandıkları eşitliğe sahip çıkmaya davet eder. Adını da “hakikate bağlı kalmak” anlamına gelen Satyagrahis (Satyagraha) koyar. Bu şiddete başvurmayan, sadece kendi başını yakarak, kendini feda ederek ve acı çekmeyi kabul ederek sorunları çözmeyi hedefleyen yepyeni bir tekniktir. Temelinde işbirliği yapmama ve itaatsizlik vardır. Örneğin: Gandhi özellikle izin kağıdı almadan seyahat ederek yasalara meydan okur ve bu nedenle hapse girer.

Hintlilerin bu şekildeki pasif direnişi 7 yıl sürer. Yüzlerce insan itaatsizliklerinin sonucunda isteyerek hapse girer, işsiz kalır, hatta vurularak öldürülür. Bu sayede Güney Afrika’daki yönetimin zalimliği dünyada daha çok konuşulur ve en sonunda İngiltere’den gelen yoğun baskı üzerine Güney Afrika yönetimi Gandhi ile anlaşmak zorunda kalır. Böylece Hindu evlilikleri tekrar kabul görür ve Hintlilere uygulanan bazı vergiler kaldırılır. Ancak yıllar sonra görülecektir ki Gandhi duruma kalıcı bir çözüm getirememiştir. Dolayısı ile Gandhi’nin Güney Afrika’yı değil, Güney Afrika’nın Gandhi’yi dönüştürdüğü söylenir.

Bu dönemde Gandhi’nin işlerinin iyi gittiği, bu para ile insanlara yiyecek sağladığı, Tolstoy ile yazıştığı, emekçiliğe ilgi duyduğu, Kur’an ve kutsal Hindu metinlerini çalıştığı, ayrıca 2 tane komün çiftlik kurduğu biliniyor.
Satyagraha ile yönettiği kampanyaları buradan inceleyebilirsiniz.

Göze göz yaklaşımı, sadece kör bir dünya ile sonuçlanır. – Gandhi

Hindistan’a Dönüşü

Gandhi ve eşi Kasturba, 1915

1914’te I. Dünya Savaşı başlamadan hemen önce Güney Afrika’dan ayrılır. Önce birkaç ay Londra’da kalır, oradan da Hindistan’a döner. Hayatının ilk yarısını ailesinin koruyucu kanatlarının altında, ikinci yarısını ise yurt dışında geçiren Gandhi ilk defa Hindistan’ın gerçekleri ile 45 yaşında ülkesine geri döndüğünde karşılaşır.

Politikaya atılması için gelen teklifleri reddeder. Ahmedabad’da tüm kastlara açık bir aşram kurar. Hindistan’daki ilk 3 yılını inzivada, oruç tutarak, cinsellikten sakınarak, kendini meditasyon ve dini metinlere vererek geçirir. Bu süreçten Mahatma yani yüce ruh ünvanını alarak çıkar.

Buraya kadar Gandhi imparatorluğun bazı politikalarını eleştirse de, hala İngiltere’nin sadık bir hizmetkarıdır. Hatta 1. Dünya Savaşı’nda İngiliz ordusu için gönüllü bile toplar.

İngilizlere İlk Başkaldırışı

Gandhi tekstil işçilerine seslenirken, 1917

1919’da İngilizlerin, isyana teşvikten şüphelendiği kişileri mahkemesiz hapse atma imkanı veren Rowlatt Act’i hayata geçirmesi üzerine Gandhi tekrar sahneye çıkar ve ülkeyi Güney Afrika’da başarısını ispatlayan Satyagrahis’e, yani pasif direnişe, davet eder.

Asıl Gandhi’nin İngiltere’ye bağlılığını kopartan olay ise Amritsar’da İngiliz askerlerinin 400 Hintli protestocuyu katletmesi olur. Güney Afrika’daki savaşta verdiği hizmetlerden ötürü ona verilen madalyaları iade eder ve Hintlilerin 1. Dünya Savaşı’ında İngiliz ordusunda savaşmak üzere zorunlu askere alınmasına karşı çıkar. Artık Gandhi bağımsız Hindistan hareketinin lideri olmuştur. Sayesinde Hint elitlerinden oluşan Hint parlementosu en tabandan en üste, tüm dini cemaatlerin yan yana bağımsızlık mücadelesi verdiği bir platforma dönüşür.

Gandhi Hintli yöneticileri İngiltere için çalışmaya son vermeye, öğrencilere devlet okullarına gitmemeye, askerlere görevlerini terk etmeye, halkı büyük protestolara ve İngiltere’ye vergi ödememeye, İngiliz ürünlerini kullanmamaya çağırır. İngiliz kıyafetlerinin bırakılması ve geleneksel Hint giysilerine dönülmesi ile de dokuma işleminde kullanılan çıkrık özgürlük hareketinin simgesi olur.

Birkaç köyde olayların şiddete dönmesinin ardından hareketi durdurması, bazı takipçilerinde vicdanına yenik düştüğü için hayal kırıklığı yaratır.

1922’de tutuklanarak 6 yıllığına hapse gönderilir ancak apandisit ameliyatı geçirince, 1924’te yani 2 yıl sonra serbest bırakılır. Çıktığında hem ülkesini İngiltere’nin böl-yönet taktikleri sonucunda Hindu – Müslüman topluluklarına bölünmüş, hem de Ulusal Hint Kongresi farklı liderler altında gruplara ayrılmış bulur. Gandhi’nin birleştirici liderliğinde zar zor bir araya gelmiş olan gruplar dağılmıştır. Açlık oruçları tutarak Müslüman ve Hindu halkı barıştırmaya çalışır. Tekrar partinin başına geçer ancak 1 yıl içinde çalkantılı iç politikalar ile başa çıkamayıp bırakır.

Bundan sonra insanlarda Gandhi’nin devrinin kapandığına dair bir intiba oluşur ancak 1927’de İngilizlerin içinde Hintli barındırmayan bir reform kurulu kurmasının ardından Gandhi tekrar sahneye çıkarak İngilizleri Hindistan’a 6 ay içinde yarı bağımsızlık vermezlerse, sivil itaatsizlik taktikleri ile tam bağımsızlık için savaşmak ile tehdit eder. Böylece tekrar partisinin yüzü olur. Ancak İngilizler taleplerini görmezden gelir.

Onurumuzu elimizden alamazlar, eğer biz onlara teslim etmezsek. – Gandhi

Gandhi’yi TIME Dergisinde Yılın Adamı Yapan Tuz Yürüyüşü (Tuz Satyagrahası)

Tuz Yürüyüşü

1930’da Hintlilerin tuz üretmesini ve satmasını yasaklayan ve özellikle dar gelirlilere ağır vergiler getiren yasayı (Salt Act) protesto etmek için Gandhi İngilizlere karşı ikinci bir sivil itaatsizlik kampanyası düzenler. Üzerinde evindeki çıkrıkta dokunmuş beyaz bir şal, ayağında sandalet ve elinde bir değnek ile Umman Denizi’ne doğru 390 kilometrelik bir yürüyüşe çıkar. Amacı orada sembolik miktarda bir tuz üreterek yasayı delmek ve yönetime meydan okumaktır.

24 günlük yürüyüşün ardından birkaç düzine insan eşliğinde hedefe vardıklarında deniz suyunu kaynatıp tuz elde ederler. Ülke çapında benzer protestolar yayılmaya başlar. Gandhi dahil 60,000 Hintli hapse atılır. Hareketin etkisi öyle büyük olmuştur ki Time dergisi onu yılın adamı seçer.

1931’de hapisten çıktığında İngilizlerle bir anlaşmaya varır. Tuz direnişini sona erdirmek karşılığında politik hükümlülerin salınması ve sadece deniz kenarında yaşayanların tuz üretebilmesi yönünde (Salt Act ile ilgili önemli bir kazanım sağlanamamıştır) el sıkışılır. Takibinde İngiltere’ye gidip Hint Kongresini temsilen bir oturuma katılır ancak oradan da bir sonuç alamaz.
Gandhi’nin tekrar bir provokasyon yaratmasından korkan İngiltere’nin Hindistan valisi Londra’dan dönen Gandhi’yi hapse atar.

Nazik yöntemler kullanarak dünyayı sallayabilirsiniz. – Gandhi

Dokunulmazlara Ayrı Temsil Hakkı Verilmesini Protesto Etmesi

İngilizler Kast sisteminde en alt sınıf olan dokunulmazlar arasında ayrı bir seçim yapılarak onlara 70 yıl boyunca temsil hakkı vermek ister. Gandhi  de dokunulmazların özgürleşmesi gerektiğini katılır. Ancak onlara ayrı seçim yapılmasının İngilizlerin toplumdaki sınıf ayrılığını derinleştirerek Hindistan’ı yönetme çabası olduğunu söyleyerek duruma itiraz eder. Belirtmek gerekir ki dokunulmazların lideri Dr. Bhimrao Ramji Ambdekar’a göre Gandhi alt sınıfı koruma iddiasında samimi değildir.

Gandhi dokunulmazlara ayrı seçim hakkı veren uygulamayı protesto etmek için hapiste açlık orucuna başlar. Gandhi ölürse halkın ayaklanacağından korkan İngilizler geri adım atar.

Hapisten çıktıktan sonra Ulusal Hint Kongresi’nin şiddetsizlik ilkesine içtenlikle inanmadığına ama İngilizlere karşı etkin bir metot olduğu için kullandıklarına kanaat ederek, kongrenin liderliğinden ve üyeliğinden 1934’te ayrılır. Kırsala yerleşerek en alttan üste doğru ülkeyi yeniden yapılandırmak için çalışmaya başlar. Kongre liderliğine de Gandhi’nin de kendine yakın bulduğu Jawaharlal Nehru gelir.

Hindistan’ı Terk Edin Hareketini Başlatması – “Yapın ya da Ölün” Çağrısı

İngiltere’nin 2. Dünya Savaşı’na girmesinin ardından bir İngiliz toprağı olan Hindistan da kendini savaşa çekilirken bulur. Hindistan’da savaşa katılımla ilgili farklı sesler yükselir. Ulusal Hint Kongresi Hindistan’a tam bağımsızlık verilmesi karşılığında İngiltere’ye askeri destek göndermeyi, Gandhi ise sadece moral desteği vermeyi savunur.

İngiliz yönetiminin, bir yandan içi boş bağımsızlık vaadleri ile Hindistan’ı oyalarken diğer yandan da Hindi çoğunluğa karşı Müslüman azınlığı güçlendirmeye çalıştığını fark eden Gandhi 1942’de “Hindistan’ı Terk Edin!” hareketini başlatır. Gandhi “Do or Die” yani “Yapın Ya Da Ölün!” sloganı ile Hintlileri ölümüne itaatsizlik etmeye çağırır. İlerleyen günlerde İngilizlerin sert bir şekilde bastıracağı protestolarda 1.000 kişi can vermiştir.

Winston Churchill’in “İngiliz İmparatorluğu’nu tasfiye etmek için kralın başbakanı olmadım” açıklamasının ardından Gandhi, eşi ve tüm Ulusal Hint Kongresi liderleri tutuklanır. Hindistan ayağa kalkar ve isyanlar büyür. Başkaldırıları İngilizlerin sert şekilde bastırması sonucu artık Hindistan – İngiltere ilişkileri telafisi olmayacak şekilde bozulur.

Gandhi’nin eşi Kasturba hapisteyken ölür. 19 aylık hapsin sonunda, Gandhi’nin de sağlığı kötüleşince, hapiste ölmesinin ortalığı iyice karıştırcağından korkan yönetim Gandhi’yi serbest bırakır.

Beni zincirleyebilirsiniz, bana işkence yapabilirsiniz, hatta vücudumu bile yok edebilirsiniz ama asla aklımı hapsedemezsiniz. – Gandhi

Hindistan’ın Bağımsızlığı ve Bölünmesindeki Rolü

Ülkenin Hindistan ve Pakistan olarak bölünmesi sonucunda göç etmek zorunda kalan insanlar

1945’te Churchill ve partisinin seçimleri kaybetmesinin ardından Hindistan – İngiltere ilişkilerinde yeni bir sayfa açılır. 1947’de yeni hükümet Hindistan Müslümanlar Birliği ve Ulusal Hint Kongresi ile birlikte üçlü görüşmeler gerçekleştirir.

Hindistan Müslümanlar Birliği 1906’da Müslüman haklarını korumak için kurulmuş ve genel olarak İngiliz hükümeti ile yakın olan kurumdur. 1913’te görüş değiştirerek Hindistan’ın bağımsızlığını savunmuştur. 1945’teki  bağımsızlığa dair görüşmelerde ise Ulusal Hint Kongresi Hindistan’ın toprak bütünlüğünü koruyarak bağımsızlığını isterken, Hindistan Müslümanlar Birliği Müslümanların ayrı bir ülke olmasını savunur.

Toprak bütünlüğünün korunmasını savunan Gandhi pazarlıkta aktif rol oynar ve Hindistan Müslümanlar Birliği’nin lideri ve aynı zamanda arkadaşı olan Muhammed Ali Cinnah’a bunun bir İngiliz böl-yönet taktiği olduğuna, beraber daha güçlü olduklarına ikna etmeye çalışır, ve hatta ülke yönetimini ona teklif eder, ancak  Cinnah kabul etmese bile toplumdaki diğer ayrılıkçı liderler kavgayı sürdüreceği için teklifi geri çeker. Toplum içinde Müslüman – Hindu çatışmaları çoktan başlamıştır bile.

Gandhi şiddetsizlik ilkesine rağmen iç savaş pahasına ülke bütünlüğünden taviz vermemeyi savunur ancak git gide büyüyen şiddet olayları karşısında Ulusal Hint Kongresi tarafından bölünmeyi kabul etmeye ikna edilir. Emperyalist güçler bölgeden ayrıldıktan sonra ortam yumuşar diye umar.

Maalesef bölünme daha gerçekleşmeden şiddet olayları daha da büyür. Gandhi bu bölgeleri turlayarak iki toplumu bir araya getirmeye çalışır. Ancak işe yaramadığı gibi, müslümanlara ılımlı tavırları ile bağnaz Hinduları kızdırır.

İngilizlerin çizeceği sınırla ikiye bölünecek ülkenin sınırının “doğru tarafında” kalmaya çalışan insanlar nedeniyle oluşan kaosta 1 milyon insanın öldüğü, 17 milyon insanın tehcirden etkilendiği, evsiz, mülksüz kaldığı söyleniyor.

15 Ağustos 1947’te Hindistan’nın kuzeybatısı Müslümanlara verilerek Pakistan kurulur. Gandhi’nin konu üzerine sözleri “Talep yerine getirildi çünkü bunu siz istediniz. Kongre’nin tercihi  asla bu değildi. Ama Kongre halkının nabzını dinler. Kongre hem Hinduların, hem de Sihlerin isteğini duydu” olmuştur.
Bölünme ilgili daha fazla bilgi almak isterseniz tıklayarak  National Harold India ve Aljazeera‘daki ilgili yazıları okuyabilsiniz.

Dinler aynı noktada birleşen farklı yollardır. Aynı amaca ulaşacak olduktan sonra ayrı yollar seçmemizin ne önemi olabilir?  – Gandhi

Gandhi’nin Ölümü


Gandhi tüm dinlerin bir arada var olabildiği laik bir Hindistan’ı savunuyordu. 15 Ağustos 1947’te bağımsızlığın ilanından önce bir ölüm orucuna başlayarak dini gruplar arasında çatışmayı kışkırtanları kınamış ve insanları hoşgörüye davet etmişti. Orucu sayesinde Kalküta’da bir isyan bitmiş, Delhi de toplumsal barış sağlamıştı ancak ülkede Gandhi’nin şiddete karşılık vermeme konusundaki ısrarına isyan ederek “Gandhi ölsün” sloganları atan Hindular da vardı.

“Hindistan’ın Hinduizm’in, İslam’ın ve Sihizm’in yıkılışına çaresiz bir tanık olmaktansa ölüm benim için şanlı bir kurtuluş olur” diyen Gandhi son orucuna 13 Ocak’ta başlar. 1 hafta sonra, 20’sinde, Hindu fanatikler Gandhi’ye bir suikast girişiminde bulundular. Bu ilk suikast girişimi değildir.

Adaletsizlikle şiddet ile değil,  kendinden feda ederek, özveride bulunarak savaşmayı bir dünya görüşü ve ekol haline getiren Gandhi, öğretisini tamamlamak için suikastini kolları açıp bekler. Tekrar eden suikast girişimlerine rağmen güvenlik önlemi almayı reddetmiş, “Eğer delirmiş bir adamın mermisi ile ölürsem, gülümseyerek gideceğim. Tanrı kalbimde ve dudaklarımda olacaktır. Ve eğer bu olursa, tek damla yaş dökmeyin” demiştir.

29 Ocak’ta, Hindistan’ın bir Hindu ülkesi olduğunu savunan, laiklik karşıtı Nathuram Godse isimli fanatik bir Hindu tarafından göğsünden 3 kere vurularak öldürülür. Gandhi’yi öldürerek etkisini yok etmeyi hedefleyen katil, aslında Gandhi’nin kendini feda etme ilkesini yücelten mükemmel sonu yaratmış olur.

Bedeni Hindu inancına uygun olarak yakıldıktan sonra külleri ülkenin dört bir yanına dağıtılır ve oralarda su ile buluşması sağlanır. Ancak bir kısmı da bir takım kişiler tarafından yurt dışına kaçırılmıştır. Örneğin bugün ailesi hala Los Angeles’taki bir aşramda bulunan küllerinin suya serpilmesini talep etmekte.
Gandhi’nin ölümü hakkında daha fazla bilgi için tıklayın: History Today

Yarın ölecekmiş gibi yaşa. Sonsuz yaşayacakmış gibi öğren. – Gandhi

Gandhi ve bağımsızlığın simgesi haline gelen çıkrık

Siyahiler Neden Gandhi’yi Irkçılıkla Suçluyorlar

Siyahi özgürlük hareketinin öncüsü olan Nelson Mandela Gandhi’yi rol model almıştı. Martin Luther King Jr. Mumbai’ye geldiğinde otel odası olmasına rağmen Gandhi’nin odasında kalmayı rica etmiş, 2 gece onun yatağında yattıktan sonra All India Radyosu’nda Gandhi’nin sivil itaatsizlik metotlarını benimsediğini duyurmuştu. Gandhi’nin yaklaşımının “Irklar arası ilişkilerde çok umut vadettiğini” söylemişti.

60 yıl sonra bazı siyahiler Gandhi’yi ırkçılıkla suçlarlar. Gana Üniversitesi’nde başlatılan #Ghandimustfall kampanyası uluslararası ses ve katılım görür, birçok yerden heykelleri kaldırtılır. Gandhi’nin gençlik zamanlarındaki söylemleri hakkındaki iddialı doğrular niteliktedir. 1903’teki yazısında beyazların üstün ırk olduğunu söylemiştir. Siyahiler için de “belalılar, çok pisler ve hayvan gibi yaşıyorlar” demiştir.

Güney Afrika’da 1906’da Zuluların (siyahi yerel halk) 2 İngiliz subayını öldürmesi üzerine, İngilizler onlara karşı savaş ilan etmişti. Gandhi, Hintlilerin beyazlar ile eşit yurttaşlar olduğunu ispat etmek için Hintlilerin askere alınmasını talep etmişti. İngilizler Hintlilere orduda yer vermese de gönüllü bir sedyeci ekibi ile destek vermelerini kabul ettiler. Yani Gandhi İngilizlerin siyahileri bastırmasında işbirliği yapmıştı.

Aynı zamanda bir konuşmasında siyahilerin Hintlilerden daha düşük bir sınıf olduğunu şu cümleleri ile ifade eder: “Bizden daha az gelişmiş olan melez kastlar ve kaffirler (yerli siyahlar) bile hükûmete karşı çıktı. Paso yasası onlara da uygulanıyor ama hiçbiri paso almıyor”.

Irkçılıkla ile suçlanan bir başka lafı da 24 yaşında Natal Kongresi’nde söylediği “Anglo-saksonlar ve Hintliler aynı Aryan soyundan geliyorlar”.

Yukarıda bahsedilenlerin aksine 1994’te siyahi halka oy kullanma hakkı verildiğinde ise ülkenin dört bir köşesine heykelleri yapılmıştır.

Nelson Mandela’ya göre sonraki yıllarda Gandhi ve arkadaşları Afrikalılara tıbbı destekte bulunmuş ve ırkçıkla savaşmıştır. Her ne kadar ölümünden sonra azizleştirilse de hayatında aklanması gerekn hataları olduğunu kabul etmek gerekir. Ancak bu hatalarından öğrenmiş ve ayrımcılık karşıtı bir insan olma yoluna girmiştir.
Daha fazla bilgi için NPR‘ı okuyabilirsiniz.

Zayıf insanlar affedemezler. Affetmek güçlülere has bir özelliktir. – Gandhi

Gandhi’nin Kadın İstismarları

Gandhi kadınların politikada aktif rol almasını savunmuştu ancak bugün cinsel eğilimleri sapkınlıkla suçlanıyor.

Gandhi cinsellikten sakınarak arınmak anlamına gelen Hinduizm öğretisi brahmacharya‘yı savunuyordu. Brahmacharya’ya göre cinsellik bir zevk aracı değildi, sadece üremeye özel kalması gerekiyordu. Gandhi de sık sık insanları brahmacharya‘ya çağıran vaazlar veriyordu. Çocuklarının ardından, 38 yaşından sonra (hala Güney Afrika’dalardı) eşi ile hiç sevişmemişlerdi. Ancak Hindistan’a döndükten sonra arzularını dizginlemekte zorlandığını söylüyordu.

Özel hayatının bazı detayları ise ölümün üzerinden onlarca yıl sonra açığa çıktı. Aslında ara ara duyuluyor ancak halının altına ittiriliyordu. Eşi Kasturba 1944’te öldüğünde yatağını kendinden çok küçük çıplak kadınlar ile paylaşmaya başlamıştı. Birisi 33 yaşındaki  (Gandhi 77 yaşındaydı) doktoru Sushila Nayar’dı. Diğeri ikisi ise kendinden yaklaşık 60 yaş küçük yeğeni Abhave evlatlığı Manu (18) idi. Ortaya çıktığında onları yatağına sevişmek için değil, nefsini test etmek için davet ettiğini söylüyordu. Ancak 1970’lerdeki röportajında Sushila Nayar “Ne zaman insanlar bu kadınlar ile, Manu, Abha ve ben ile, fiziksel temasını sorgulamaya başladı, o zaman brahmacharya deneyi ortaya atıldı. Daha önce buna brahmacharya deneyinden bahsetmiyorduk” demişti.

Psikoanalist Sudhir Kakar “aşramdaki kadınların sürekli Gandhi’nin ilgisi için yarıştığını” yazmıştı. Gandhi onlarla birliktelik yaşamıyordu ancak üzerindeki etkisi sayesinde başka türlü servislerinden yararlanıyordu ki bu da bir güç suistimaliydi.

Bağımsızlık ve bölünme yıllarında Müslüman ve Hristiyanlar çatışmaya başladığında ortalığı yatıştırmaya Bengal bölgesine giderken Manu’ya onunla gelmesini teklif ederken “İkimizde müslümanlar tarafından öldürülebiliriz. Saflığımızı en nihai teste tutmalıyız ki en saf fedakarlığı sunduğumuzu bilelim ve artık ikimizde çıplak yatmalıyız” demişti.

Gandhi cinsel kalıplarla oynamayı seviyordu. Aşramında kadın ve erkekler beraber banyo yapıp, beraber uyuyordu ancak cinsel diyalog kurmak yasaktı. Karı ve kocanın birlikte olmasını engelliyor, ancak eşlerinin geceyi kendisi ile geçirmesinde sıkıntı görmüyordu.
Daha fazla bilgi için Independent‘ı okuyabilirsiniz.

Kadınların (erkeklerden) daha zayıf olduğu bir iftiradır, erkeğin kadına adaletsizliğidir. – Gandhi

Gandhi’nin Kast Sistemine Yaklaşımındaki Çelişkiler

Hinduizm’in bir öğretisi olan kast sistemi toplumu hiyerarşik sınıflara böler. Herkesin mesleğini ve toplumdaki yerini ait olduğu kast belirler. Kast sistemini bilmiyorsanız öğrenmek için tıklayabilirsiniz.

Dinine çok bağlı olan Gandhi kast sistemini savunuyordu fakat bu sınıf organizasyonunu dikey değil, yatay yorumlamayı önermişti. Ona göre kastlar herkese toplumda bir görev tayin ederek toplumda düzeni sağlıyordu ama kimsenin görevi kimseninkiden üstün görülmemeliydi. Örneğin; kast sistemi temizlik işlerini sadece dokunulmazlara layık pis ve gurur lekeleyici bir iş olarak görür. Orta sınıf bir kasttan olan Gandhi kastlar arasındaki üst-alt ilişkisini yıkmak için 1901’de, halkın gözü önünde kendi tuvaletini temizlemişti.

Kastlara bakışı eşitlemek için birçok mücadele verdi ama bu sadece ahlaki değil, sosyo-ekonomik bir problemdi ve Gandhi’nin yaklaşımı yetersiz kalıyordu.

Gandhi’nin kast sistemine yaklaşımı hakkında daha fazla bilgi için Quora‘yı okuyabilirsiniz.

İdeal olarak avukat ve temizlikçi maaşları eşit olmalıdır. – Gandhi

Gandhi’nin Batıya Bakışı

Gandhi batının demokrasisinin “seçmenler haberleri sahtekar medyadan takip ettikleri sürece”,  “milletvekilleri fahişe gibi davrandıkça” (İngiliz parlemantosuna dair meşhur sözü) ve “zengin ve fakir arasındaki uçurum kapanmadıkça imkansız” olduğunu söylemişti.

Swaraj yani gerçek demokrasi için halkın kendi kendisini yönetmesinin yetersiz olduğunu, ahlak ve fedakarlık gerektiğini söylüyordu. Bunun için de en fakir uyanmalıydı. Batıdaki seçmenin ise “yönetimde bir sesi olduğunu sandığını” ancak “yönetici sınıfı tarafından demokrasi adıyla sömürüldüğünü” anlatıyordu. Gelir uçurumunun olduğu düzenlerin “sadece görülür ya da örtülü şiddet aracılığı ile sürdürülebileceğini” ve dolayısıyla “sözde demokratik” görünen ülkelerin” kolaylıkla “totaliter olabileceğini” söylemişti.

Kapitalizmin bir sömürü metodu olduğunu ve açgözlülükten vazgeçilerek, yetinmeyi bilerek aşılabileceğini düşünüyordu. Her derde kendi çıkarını kollamak yerine özverili olarak, tüketmek yerine feragat edilerek, öldürmek yerine ölerek çare olunabileceğini savundu.
Daha fazla bilgi için New Yorker‘ı okuyabilirsiniz.

Benim için demoktrasi en zayıfın ve en güçlünün fırsat eşitliğine sahip olmasıdır. Şu an dünyadaki hiç bir ülkede zayıfı ezmek dışında bir tutum yoktur. Batı demokrasileri faşizm ile sulanmıştır. Gerçek demokrasi merkezde oturan 20 kişi ile yürütülemez. Her köyden katılımla, en alttan yukarı doğru yürütülmelidir.

Laiklerin Eleştirileri

Gandhi dindar bir Hindu idi. Gençliğinde bir dönem ateist olmuş, et yemiş, daha sonra İngiltere’de okuduğu yıllarda tekrar Hinduizm’e bağlanmıştı. Hristiyanlık ve İslam’ı sıkı sıkıya çalışmış, Hinduizm dahil tüm dinlerin eksik ve çağa uyumsuz olduğuna kanaat etmişti.

Gandhi’nin politikalarına 2 dini öğreti yön vermiştir:
Ahimsa – Caynacılıktaki hiç bir canlıya zarar vermeme ilkesi
Satyagraha – Hakikate bağlılık

Bazı laik Hintler Gandhi’yi dini ilkelere bağlılığının zaman zaman ülkenin çıkarlarından daha üstün tuttuğu için eleştirirler.

Aklıma ve ahlakıma uymayan her türlü dini doktorine karşıyım. – Gandhi

Tanrının dini yoktur. – Gandhi

Gandhi Hakkında Son Söz

Etkisi sınırlar ve dönemler ötesi bir lider olan Gandhi aslında ideal insan olmaktan uzaktı ancak dünyaya çok önemli bir miras bıraktığını da görmek gerekir. Bazı yazarlar, ondan mükemmellik talep etmek yerine, bir “work in progress” yani devam eden bir çalışma olarak bakmayı önermiş.

Kitleleri harekete geçirebilen bir politik metot olan satyagraha‘yı icat etti. Bu pasif direniş yöntemi sadece Hindistan’da değil, başka topluluklar tarafından başka ülkelerde de hakların mücadelesinde kullanıldı ve dünya tarihine geçen birçok olaya yön verdi. Hepsinden ötesi, şiddete karşı şiddet kısır döngüsünü kırarak savaşan bir aracı insanlığa armağan etti. Bugün hala geçerliliğini koruyan, çevreciler, insan hakları savunucuları, şiddet ve ırkçılık karşıtları tarafından yaygın olarak kullanan, kırılgan durumlarda bile tarafları bir masa etrafına toplayabilen bir metot.

Dünya herkesin ihtiyacına yetecek kadarını sağlar, fakat herkesin hırsını karşılamaya yetecek olanı değil.  – Gandhi

3 Comments

    1. Merhaba çok teşekkürler dikkatiniz ve uyarınız için biz de hemen düzelttik 🙂

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir