LE MANS 24 SAAT YARIŞI
ÖNCELİKLE yukarıdaki LE MANS 24 SAAT YARIŞI VİDEOMUZU izleyiniz. Aşağıdaki yazılarda da detayları okuyabilirsiniz. Youtube Kanalımıza abone olmayı unutmayın.
Dünya’nın en efsanevi Motorsporları etkinliğinden biri olan Le Mans 24 Saat Yarışı’nda ne işimiz mi vardı? Castrol Edge bir yarışma yapmış. İsmi Güçlü Deneyimler. Birisi deneyim mi dedi, bi dakika, orası bizim işimiz diyip linki tıkladık. Yarışmaya katılırken tabiki ilk ödüllere bakılır. Ödül Le Mans yarışını Audi VIP paketi ile izleme. Pakette Helikopterden, Kartinge, Audi Racing Hotel’de konaklamadan, pit turlarına. Belli ki bize iyi bakılacak. Ama itiraf etmeliyiz ki paketin içinde Audi R8 deneyimini görünce diğer deneyimleri bir kenara bırakıp, bunu bizim kazanmamız gerek dedik o an.
Yarışmanın katılımı kolay. Bir soru soruluyor ve sizin cevabınız jüri tarafından değerlendiriliyor. Seçilen 2 kişiye de ödül veriliyor. Bizim sorumuz: “Hayatta yapmak istediğin en çılgın deneyim nedir?” di. Listemiz uzun olunca seçtik içlerinden en çılgınını. 500 karaktere sığdırıp, son başvuru tarihinde, tam saat 23:58’de gönderik başvurumuzu. Daha 24 saat geçmeden telefonumuz çaldı ve tabi ki çığlık, bağırış, çağırış… Le Mans’a gidecek iki kişiden biri Bilge. Bundan sonra yaşananları Bilge’nin ağzından okuyacaksınız.
24 Heures du Mans
Le Mans Paris’e yakın küçük bir şehir. Le Mans 24 Saat Yarışı ise dayanıklılık yarışlarından dünyanın en eskisi ve cumhuriyetimizle yaşıt. Tam 91 yıldır yapılıyor ve tüm dünyadaki motorsporları aktivitelerinin en prestijlilerinden. Adı üstündeki bu yarışta, tam bir gün boyunca takımlar pistteki en çok turu atabilmek için kıyasıya yarışıyorlar.
Havalimanında buluşuyoruz. Ekibimiz küçük. Castrol’den projenin mimarı Duygu ve yarışmanın diğer kazananı Ayhan Abi… Yolculuk detayları olmayacak bu yazıda ama yolculuk boyunca hissiyatım hiç değişmedi: Bir yandan heyecan, bir yandan da “Niye ikimiz de kazanamadık şu yarışmayı. Le Mans’ın tozunu attırırdık beraber.” üzüntüsü.
Cumartesi sabah hızlı trenden Le Mans’ta inmemizle macera başlıyor. Bizi Audi Racing Hotel’e götürecek servis araçlarına biniyoruz. Piste yaklaştıkça trafik kilit. Kilit dediysek Formula 1’deki İstanbul Park kilidinden değil, Fransız usülü. Ama servis şöförleri bizi trafiksiz yerlerden kaçırıp yarış boyunca kullanabileceğimiz pistin hemen yanındaki Audi Racing Hotel’e getiriyorlar. Otele girdiğimiz anda bu haftasonu en çok göreceğim rengin kırmızı ve beyaz olduğunu anlıyorum. Bu otel Le Mans’a özel prefabrik bir yapı. Odalar taş duvarlarla değil paravanlar ile ayrılıyor. 4m2 lik bir kutudayız, bir yatağımız, bir de masamız var odada.
Hemen eşyaları atıp pisti ve paketimizle giriş yapabileceğimiz yerleri keşfe çıkıyoruz. Audi misafirlerine unutulmaz bir yarış deneyimi yaşattırmak için herşeyi düşünmüş. Tam start-finish düzlüğünde Racing Club, en güzel virajlardan birinde Racing Arena, tam pitlerin üstünde piti kanlı canlı izlediğimiz Racing Lounge ve harika bir restaurant Racing Garden. Mekanlar ve ikramlar herşey birbirinden güzel. Mekanlar arası her daim servis araçları hazır.
Dakika bir gol bir: Felix Baumgartner!!!
Daha yarış başlamadan mekanlardan birinde Felix Baumgartner’le karşılaşıyoruz 🙂 Evet yanlış okumadınız, namı değer uzaydan dünyaya atlayan adam. Muhtemelen en efsane Evde Yok. Ben yakalamışken kaçırır mıyım? Hemen soruyorum. Bir sonraki bomba ne diye? Öğreniyoruz ki Nürburgring pistinde Audi R8 ile başka bir 24 saat yarışında yarışmakta. Umarım bir gün Evde Yoklar bölümümüz için merak ettiğimiz soruları uzun uzun sorarız.
Saatler 15:00’a yaklaştığında biz de startı izlemek için hazır ve nazırız. Ve efsanevi Le Mans 24 saat yarışı saatler 15:00’ı gösterdiğinde başlıyor. Takımlar 24 saatte en çok turu atmak için herşeylerini ortaya koyacaklar. Takımların en iddialılar Audi, Porsche ve Toyota. Ama Audi son yıllarda kupaları hep silmiş süpürmüş. Bu yılda çok iddialı derken 3 aracının birincisi daha yarışın ilk zamanlarında bastıran sağanak ile kaza yapıp yarış dışı kalıyor.
Motorsporlarının beni en çok etkileyen tarafı teknolojinin ve insanın sınırlarının test ediliyor olması. Ne süper teknolojiye sahip olmak ne de pilotun ve takımın yetenekleri tek başına kazanmaya yetiyor. Tüm ekipler hem teknolojilerinin hem de kabiliyetlerinin sınırlarını zorluyorlar her yarışta. Le Mans’da bir de işin içine 24 saatin gerektirdiği dayanıklılık giriyor. Tabiki 24 saat direksiyon sallayan tek bir pilot yok. Bir aracın 3 sürücüsü var ve bir sürücü maksimum 14 saat direksiyon başında kalabiliyor. Takım direktörü pilotla telsizden konuşmaya yetkili tek kişi. Mühendis ekip sürekli sensörlerden aracın durumunu takip ediyor ve tüm stratejik kararlar alınırken bu veriler çok büyük bir rol oynuyor.
Duygu’ya sorduk: “Nedir motor yağını bu kadar önemli kılan sebep?”. Cevaplıyor: “Audinin yarıştığı araç R18 e-tron. Böyle güçlü bir araç için de ileri teknoloji bir yağ gerekmekte. Castrol de bu araca özel olarak yağ geliştiriyor. Teknolojinin gelişmesiyle günlük yaşamda kullandığımız araçlarda da, küçük hacimli motorlardan, yüksek performanslar elde ediliyor. Tabi performans yükselirken motor parçalarındaki basınç ve sürtünme de çok çok artıyor. Bu nedenle bu araçların yağının da güçlü olması çok önemli sürtünmeyi azaltmak ve motorun verimini arttırmak için.”
Deneyimler, deneyimler…
Ve helikopter turu vaktimiz geliyor. 10 dakika olsa da hem helikoptere biniyor olmak hem de yarışa havadan tanık olmak harika. Açık ara en özgür hava aracı sanırım helikopter. Her yarışta motorsporları pilotu olsam ne güzel olur diyen ben, helikopter sonrası net çark ediyorum. Pilot olacaksam kullanacağım araç kesinlikle helikopter. Helikopterden sonra Audinin düzenlediği karting turnuvasına katılıp boyumun ölçüsünü alıyorum. Sırada Audi R8 V10 deneyimi var. 0’dan 100 km’ye 3,8
saniyede çıkan 525 beygirlik bir canavar. Kaskı takıp kapıyı kapatınca macera başlıyor. Araç tek kelimeyle müthiş. Yanlarken asfalta yapışmış pençelerini hissediyorsunuz. Hızlanması da kafanızı koltuk başlığına yapıştıracak cinsten.
Le Mans bir yarıştan öte başlı başına bir festival. Çadırlar, karavanlar, katılımcı markaların yaptığı aktiviteler, yemek yerleri, konserler, lunapark… Yarışa ilgi büyük. 7den 70’e toplam 250.000 kişi varmış bu sene. Motorsporları severlerin yanı sıra, bu severler de takmışlar eşlerini kollarına, tutmuşlar çocuklarının ellerinden yarışı izlemeye gelmişler hep beraber. Oradaki manzarayı görünce kendi ülkesinde aynı ilginin olmaması üzüyor insanı.
Yarış tüm hızıyla devam ederken havanın kararmasıyla tribünler boşalıyor. Herkes konserlere, eğlenceye ordan da çadır ve karavanlara. Ama az da olsa tribünlerde uyku tulumuna sarılmış hala heyecanla yarışı izleyen bir kitle var. Benim yarışı izlemekten en keyif aldığım zamanlar bu zamanlardı. Benim de az sonra yatmaya gidecek olma düşüncem, orada canını dişine takmış yarışan takımlara saygısızlık gibi geliyor bir an ama sonra uyku ağır basıyor ve prefabrik otele geri dönüyorum. Otelde saat kurmak ve cep telefonu yasak. Heryer sadece paravanla ayrıldığı için saat veya telefon yerine uyandırma servisimiz devreye giriyor. Kapınızı tıktıklayan otel görevlileriyle uyanıyorsunuz. Ve maceraya pit turu ile devam…
Telsizlerimizi takıp iniyoruz aşağıya. Rehberimiz ekipleri, neyin ne olduğunu ve geliştirdikleri yeni teknolojiyi anlatıyor. En son geliştirilen teknolojilerden biri Laser Light. Her farda bir bilgisayar var ve aracın pistte yerine göre daha direksiyonu çevirmeden ilgili yeri aydınlatıyor.Yarışta sürücü değişirken, koltuk da değişiyor çünkü tüm koltuklar her sürücünün kalıbı alınarak yapılmış. Bir de tabiki içecek termosları. O konu en hassas konulardan. Her pilotun içeceği farklı olunca termosları da farklı renkte. Pitte yanlışlıkla termoslar karışırsa pilotlar bir sonraki pite kadar değiştiremedikleri için konudan sorumlu arkadaş fena fırça yiyiyormuş. Şansımıza biz ordayken iki araç da pitegeliyor. Pitteki ortam gergin, herkes makina gibi çalışıyor.
Yavaş yavaş yarışın sonuna geliyoruz. Derken Audi’nin bir aracı pite geliyor ve 17 dakika pitten çıkamıyor. Takım allak bullak, Audi taraftarları daha iki gün önce Hollanda’dan 5 yiyen İspanya taraftarlarını aratmıyor. Peki yarışın sonucu ne mi oldu? Audi Sports Team birinci ve ikinci 🙂 Yarış sonunda mikrofonda yarışı değerlendiren eski Le Mans pilotu kulaklara küpe lafı ediyor. “Never never never ever give up! – Hiç ama hiç bir zaman pes etme!”
Çok başarılı ama tek beklediğim yarış sırasında arabaların sesiydi 🙁
Süper bir ses inanın 🙂