MEVLANA KİMDİR

Dünyada sevgi ve hoşgörü ikonlarından birisi ve dinler ve uluslar ötesi bir alim olan Mevlana kimdir? Küçükken ailesi ile Konya’ya göç etmişti ama aslen Mevlana nereliydi? Hayatı nasıl geçmişti?

Mevlana’yı anlatmaya başlamadan önce, kendisinin doğum yeri dahil, yaşamının birçok evresi hakkındaki bilgilerin tartışmalı olduğunun altını çizmek gerekiyor. Çünkü kendisinin yaşam öyküsünü kaleme alanların verdikleri bilgiler zaman zaman birbiriyle çelişiyor. O nedenle kendisi hakkındaki tek mutlak bilginin, ölüm tarihi ve yeri olduğu söyleniyor.

Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol. -Mevlana

Mevlana Kimdir?


Hoşgörü ve barışın evrensel sembolü olan Mevlana Celaleddin Rumi, 13. yüzyılda yaşamış ve tüm dünyaya mal olmuş bir İslam alimi, düşünür, şair, sufi ve mutasavvıf. Onu ve düşüncelerini herhangi bir kalıba sokmak, sınırlamak veya belli bir kesime atfetmek yanlış olur. Çünkü kendisi 66 yıllık yaşamı boyunca, Müslüman’ından Gayrimüslim’ine herkese dokunabilmiş, kim olursa olsun herkesi kucaklayabilmiş bir isim. Öyle ki eserleri, onlarca dile çevrilmiş, ardında bıraktığı sema geleneği UNESCO İnsanlığın Somut Olmayan Kültürel Mirası Temsili Listesi’ne girmiş ve her yıl yapılan Şeb-i Arus törenleri ile de evrensel bir boyut kazanmış.

Mevlana’nın Doğum Yeri Afganistan’dan Anadolu’ya Gelişi

Asıl adı Muhammed Celaleddin olan Mevlana, Hicri takvime göre 604’de bugünün takvimi ile 30 Eylül 1207’de Afganistan’ın Belh şehrindede doğmuş. “Efendimiz” anlamına gelen Mevlana ve Konya’da yaşayıp burada vefat etmiş olmasına ithafen “Anadolulu” anlamına gelen Rumi isimleri ise ona sonradan yakıştırılan adlar.

Döneminin en büyük ilim insanlarından olan babası Bahaaddin Veled, Mevlana’nın hayatındaki ilk etkili figür ve öğretmeni olmuş. Kendisi Sultanü’l Ulema yani “Alimlerin Sultanı” lakabına sahip olsa da oldukça mütevazı biriymiş.

Zamanında yaşanan yoğun Moğol baskınları ve Bahaaddin Veled’in diğer alimlerle arasında çıkan anlaşmazlıklar nedeniyle, Mevlana ve ailesi 1212’de Belh’ten göç etme kararı almış. Tüm aile Belh’ten yola koyulmuş ve Mekke, Nişabur, Bağdat, Şam gibi şehirlere uğraya uğraya Anadolu’ya varmışlar. Önce Malatya’ya gelen daha sonra da Erzincan ve Karaman’a geçen Sultanü’l Ulema ve ailesi, Karaman’a yerleşme kararı almış. Babası, 18 yaşına gelen Mevlana’yı burada Gevher Banu ile evlendirmiş.

O zamanlar Selçuklu egemenliğinde olan Anadolu toprakları, Konya’dan yönetiliyormuş. Döneminin Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubat, Bahaaddin Veled’i Konya’ya huzuruna davet etmiş ve kendisini kapıda karşılamış. Hatta daha sonra Bahaaddin Veled adına bir medrese yaptırmış.

Bahaaddin Veled’in 1231’de vefat etmesi ile Mevlana babasının yerine Konya’daki medresede ders vermeye başlamış. İşte Mevlana ismi ona medresede ders verdiği zamanlarda uygun görülmüş. Bir yıl sonra Konya’ya babasını ziyarete gelen fakat ölüm haberini alan, ileride Mevlana’nın yetişmesinde büyük emeği olacak olan İslam alimi ve düşünür Seyyid Burhaneddin’e bağlanmış ve onun öğrencisi olmuş. Seyyid Burhaneddin’in isteği üzerine fıkıh, tefsir ve usul dersleri almak için Halep ve Şam’a giden Mevlana, 7 yılın ardından Konya’ya geri dönerek 40’ar günden 3 kez çile çıkararak burada eğitim vermeye başlamış.

1241’de Mevlana’nın yolu ileride hocası, dostu, sırdaşı, yoldaşı olacak Şems ile kesişmiş. Şems’in ölümüne kadar hiç ayrılmamışlar. Mevlana’nın tasavvufi fikirleri bu dönemde Şems’in etkisi ile şekillenmiş ve oturmuş. Detaylarını aşağıda bulabilirsiniz.

Mevlana’nın Eşleri ve Çocukları

Mevlana, toplam iki evlilik yapmış. İlk eşi Gevher Hatun’dan, Sultan Veled ve Alaaddin adlı iki oğlu olmuş. Gevher Hatun vefat edince, Kira Hatun ile evlenen Mevlana’nın Emir Muzaafferudun Alim Çelebi ve Melike Hatun adında iki çocuğu daha olmuş. Bugün ise Mevlana Celaleddin Rumi’nin en az 22. kuşağa kadar uzanan torunları bulunuyor ve Çelebi soyadını taşıyorlar.

Mevlana’nın Vefatı ve Mezarı

Kendisi, Hicri Takvim’e göre 672’de, Mevlevilerin Şeb-i Arus yani Düğün Gecesi dediği 17 Aralık 1270’de 66 yaşında vefat etmiş. Cenazesine Gayrimüslimler de dahil binlerce insan katılmış. Hatta Müslümanlar önce onları alandan kovmak istemişler fakat Gayrimüslimler, “bize İsa’yı da, Musa’yı da Mevlana öğretti” diyerek gitmeyi reddetmiş. Güzel insan Mevlana, ardında, büyük eseri Mesnevi dahil çok önemli eserleri ve bugünlere kadar gelecek olan müridlerini bırakmış. Şu anda türbesi, şimdilerde Mevlana Müzesi olan dergahın içinde bulunuyor. Asıl mezarı ise sandukasının altındaki odada yer alıyor.

Mevlana Türk Mü, Afgan Mı, Fars Mı?

Mevlana bugünkü Afganistan sınırları içinde doğmuş. Moğollar doğudan bastırdıkça zaman içinde daha güvenli olan batıya, Anadolu’ya kadar gelmişler. Ancak o dönemde Afganistan diye bir ülke yoktu. Ailesinin yaşadığı Belh şehri o zamanlar İran’a bağlı olan Horasan Bölgesi’ndeydi ve bölgede Türkler, Araplar ve Farslar beraber yaşıyordu.

O dönemde, Selçuklular’ın resmi dili de, o coğrafyada yaygın edebiyat dili de Farsçaydı. Mevlana Türkçe de biliyordu ancak eserlerininin bir kısmını Yunanca, Arapça, çoğunu ise Farsça kaleme almıştı.

Mevlana Divan-ı Kebir eserinde kökenleri ile ilgili şöyle demiş:

Her ne kadar Farsça söylesem de aslım Türk’tür. – Mevlana

Şems ile Mevlana

Çoğu düşünüre göre Mevlana’yı Mevlana yapan kişi Şems-i Tebrizi. 1186’da İran’ın Tebriz şehrinde doğan Şems-i Tebrizi, gösterişe, makama önem vermeyen, sürekli seyahat eden, aşk ile Allah’a ulaşılacağı düşüncesi ile ibadetlerini gizli yapan bir din alimi. Sürekli göçebe bir hal içinde şehir şehir gezen Şems’in yolu 1241’de Konya’ya düşmüş ve Mevlana ile tanıştıklarında, sanki yıllardır birbirlerini tanıyormuşcasına yakın olmuşlar. Günlerce süren sohbetler etmeye başlamışlar ve zamanla Şems, Mevlana’nın hocası olmuş.

Şems ile Mevlana et ve kemik gibi yakın olduklarından, içinde bulundukları çevreler ilişkilerinden rahatsız olmaya başlamış. Bunun üzerine Şems, Konya’yı sessiz sedasız terk edip Şam’a gitmiş. Mevlana arkasından o kadar üzülmüş ki Şems’in yokluğuna dayanamayıp oğlu Sultan Veled’i Şems’i arayıp bulması için Şam’a göndermiş. Oğlu Şems’i bulmuş ve Mevlana’nın geri dönmesi çağrısını ona iletmiş. Şems de bu çağrıyı yanıtsız bırakmamış ve Konya’ya geri dönmüş.

Ey Şems’im! Senin hasretin yanında Selahaddin Zerubumun gözyaşları, içimdeki ateşi bir nebze dahi söndüremiyor. İlla sen. Ancak sen. Ah bir gelsen. – Mevlana

Sen nasıl bir pınarsın Mevlana’m, içtikçe daha çok susadığım. – Şems

Mevlana’nın Oğlunun Şems’i Öldürmesi

Mevlana, Şems’in yine çekip gideceğini bildiği için onu üvey kızı Kimya ile evlendirmiş. Fakat Mevlana’nın oğlu Alaaddin de Kimya’ya aşık olduğundan aile içinde ipler gerilmiş. Sonunda da Alaaddin’in de içinde bulunduğu bir çete Şems’i öldürmüş. Elbette Mevlana bu duruma kahrolmuş ve ölümüne kadar da Şems gibi bir hoca, dost, sırdaş, yoldaş asla bulamamış. Başka isimlerle onun yerini doldurmaya çalışmış fakat hiçbiri Şems’in yerini tutmamış.

Mevlana’nın Felsefeleri

Mevlana İçin Aşk

Mevlana’ya göre aşk, bizim bildiğimiz anlamda dünyevi bir aşk değildir sadece ilahi aşktır. Ondan başkasına aşık olmak geçici bir hevestir. Tanrı evreni aşk yüzünden yaratmıştır o yüzden de her şeyin temelinde sevgi vardır. Mevlana’ya göre, gerçek aşk karşılıksız sevgidir.

Sevenler en sonunda bir yerlerde buluşmazlar. Onlar en başından beri birbirlerinin içindedirler. – Mevlana

Tasavvuf İnancı

Mevlana’nın düşüncelerini ve kendinden sonra gelen Mevlevilik tarikatının temel aldığı inanç sistemi Tasavvuf inancı. Tasavvuf için mistisizmin İslam’da karşımıza çıkan hali diyebiliriz. Tasavvuf inancına göre tüm canlılar, yaratanın suretidir, ondan bir parçadır. Evrende olan bütün şeyler onun yansımasıdır. Allah’tan başka yaratan yoktur, o ezeli ve ebedidir, insan da Allah’tan gelmiştir ve yine ona dönecektir. Tasavvuf inancı, işte bu mutlak gerçeğe göre bir yaşam sürdürmeyi gerektirir ve üç temel düşünceye dayanır: Zikir, sabır ve şükür.

Mevlana İçin Yaşamın Amacı

Mevlana için yaşamın asıl amacı, var oluşun temeli olan tanrıya ulaşmak. Ona göre yaşam, ilahi olanın bir parçasıdır ve her zaman ona geri dönmeye çalışıyordur.

Mevlana İçin İnsan

Mevlana’ya göre, Allah, kendi sanat ve sıfatını göstermek isteyince dünyayı, kendi zatını göstermek isteyince Adem’i yaratmış. O yüzden her insan yaradanın bir parçasıdır ve değerlidir. Mevlana’ya göre, insan noksan  bir varlık olduğu için hata yapabilir. Önemli olan hatayı kabul etmek, pişman olmak ve doğru yola yönelmektir.

Bir günah işlediğinde hemen tövbe et
İnsan suya düştüğü değil
Sudan çıkmadığı için boğulur. – Mevlana

Mevlana’ya Göre Ölüm

Mevlana’ya göre ölüm kötü bir şey değildir, bir son da değildir. Onun için ölüm, yeniden doğma ve gerçek var oluştur. Ruhun, asıl çıktığı yer olan tanrıya kavuşmasıdır. O Allah’ı, ona kavuşacağı günü sabırsızlıkla bekleyen bir sevgili yerine koyar. Hatta ölümünden sonra, müridleri tarafından ölüm günü Şeb-i Arus yani Düğün Gecesi olarak anılmaya başlar.

Ölüm günüm düğün günümdür. – Mevlana

Mevlana’nın Eserleri

Mevlana’nın en önemli eseri 1268’de tamamladığı Mesnevi‘si. Yaklaşık dört senede, katibi, dostu ve sırdaşı Çelebi Hüsameddin tarafından Farsça olarak kaleme alınan Mesnevi, aslında klasik doğu edebiyatında, kendine has bir nazım şekli olan bir şiir türünün genel adı. Her beytin aynı vezinde fakat ayrı ayrı kafiyeli olduğu bu şiir türü, uzun konuları anlatmak için tercih ediliyor. Mevlana’nın Mesnevi’si de kendisinin tasavvufi fikir ve düşüncelerini hikayeler halinde anlatıyor. Toplam 25.618 beyitten oluşuyor. 6 büyük ciltten oluşan Mesnevi’nin vezni ise Fâ i lâ tün- Fâ i lâ tün – Fâ i lün. Şu anda bilinen en eski Mesnevi kopyası, Mevlâna Müzesi’nde bulunan 1278 tarihli nüsha.

-Mevlana’nın diğer eserleri ise kendisinin çeşitli konularda söylediği şiirlerini topladığı Divân-ı Kebir yani “Büyük Defter”,

-Başta Selçuklu hükümdarlarına ve devrin ileri gelenlerine nasihat için, kendisinden sorulan dini ve ilmi konularda açıklayıcı bilgiler vermek için yazdığı 147 adet mektuptan oluşan Mektubat,

-Mevlana’nın çeşitli meclislerde yaptığı sohbetlerin, oğlu Sultan Veled tarafından toplanması ile meydana getirilmiş, cennet ve cehennem, dünya ve ahiret, mürşit ve mürid, aşk ve sema gibi konuların işlendiği Fîhi Mâ Fih,

-Adından da anlaşılacağı üzere Mevlana’nın Yedi Meclisi’nin, Yedi Vaazı’nın not edilmesinden meydana gelmiş olan Mecâlis-i Seb’a (Yedi Meclis).

Saltanat ile Mevlevi Dergahı’nın İlişkisi

Yukarıda bahsettiğimiz gibi, Mevlana’nın babası, Bahaaddin Veled, döneminin ünlü alimlerinden biriymiş. Ünü Belh’ten Anadolu’ya kadar uzanıyormuş. Selçuklu sultanlarından Sultan Alaaddin Keykubat, Bahaaddin Veled’i Konya’ya huzuruna davet etmiş, sarayının gül bahçesinde, yani bugünkü Mevlana Dergahı’nın olduğu yerde onun adına bir medrese yaptırmış. Elbette sonrasında da saltanat, Mevlana’ya çok saygı duymuş ve korumuş. Tabi Mevlana asla bu ayrıcalıktan kendine pay çıkarmaya kalkmamış. Kendisi babası gibi oldukça mütevazı, dünyanın cazibelerine kapılmadan, bir lokma bir hırka felsefesi ile tam bir derviş hayatı sürmüş.

Kendisinden sonra bir tarikat haline gelen Mevlevi Tarikatı, Anadolu Beylikleri döneminden Osmanlı’nın son dönemlerine kadar aktif bir şekilde toplumu ve sarayı etkilemiş. Elbette tarikatının en yoğun olduğu bölge her daim Mevlana’nın şehri Konya olmuş. Mevlana’nın mezarının da burada olması ve üzerine bir de türbe yapılmasıyla Konya, Mevleviliğin merkezi haline gelmiş.

14.- 16. yüzıl arasında Mevlevilik, köylere kadar yaygınlaşmış. Osmanlı padişahları arasında, Mevleviliği en çok benimsediği bilinen padişahlar III. Selim ve V. Mehmet Reşad olmuş. Özellikle aleni bir şekilde Mevlevi olduğunu ilan eden tek padişah olan V. Mehmet Reşad, mevlevihanelere çokça yardımda bulunmuş.

19. yüzyılda, kasabalara ve şehirlere İstanbul Galata’da bir örneğini bulabileceğini gibi Mevlevihaneler açılmış. Şu an dünyadaki tüm mevlevihanelerin nerelerde olduğunu görmek için tıklayın.

Şeb-i Arus

Her sene Aralık ayında yani Mevlana Celaleddin-i Rumi’nin ölüm yıl dönümünde Şeb-i Arus törenleri oluyor. Şeb-i Arus, düğün gecesi anlamına geliyor. Çünkü Mevlana’ya göre ölüm ruhun, Allah’a yani asıl sevgiliye kavuşması. Asla bir yok oluş değil daha güzel bir hayatın başlangıcı. 2007’den beri UNESCO İnsanlığın Somut Olmayan Kültürel Mirası Temsili Listesi’nde olan ve her sene 7-17 Aralık haftasında düzenelenen Şeb-i Arus’ta, Sema törenleri gerçekleşiyor. Bu dönem, Konya’nın en hareketli zamanı. Çok büyük hazırlıklar oluyor, tüm Türkiye’den ve dünyadan Konya’ya turistler geliyor.

Gitmeden Konya’da Gezilecek Yerler yazımıza da bakmayı ihmal etmeyin.

Sufizmde Sema

Sema nedir?, Mevlana ile tasavvuf inancının Mevlevilik adı altında bir tarikat haline gelmesi, Semadaki semboller gibi konuları işlediğimiz yazımız Sema Hakkında Bilgi için tıklayın.

Hamdım, piştim, yandım. – Mevlana

2 Comments

  1. Mevlana’nın üvey kızının ismi Kimya olarak geçmiş bu yazıda gerçek ismi gerçekten Kimya mı?

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir