6 sene birlikte yaşamış, beraber çalışıp, beraber kazanmış, hayatı kol kola sıfırdan yazmış iki insanız. Ailelerimiz, arkadaşlarımız modern düşünce yapısında insanlar, üzerimizde herhangi bir evlilik baskı da yok. Ee, sırf çocuk için evlenecek insanlar da değiliz. Peki o zaman neden evlenmeye karar verdik?
Neden Evleniyoruz
Çok basit; birlikteliğimizi kutlamak istedik. Zaten hayatlarımız bizim ve ailelerimizin gözünde çoktan birleşmiş olduğundan bizim için evlenmek bunu sevdiklerimizle kutlamaktan ibaretti çünkü geri kalan herşey zaten aynıydı. Evlilik birşeyleri değiştirir derler ama onların bizim kadar maddi manevi entagre bir ilişki yaşadıklarını sanmıyorum. Yani hiç bir geleneksel, toplumsal ya da mantıksal bir sebebi yok, tek mativasyonumuz birlikteliğimizi kutlamak.
Elbette evli olmadığımız için zaman zaman yaşadığımız otellerin kabul etmemesi gibi ayrımlar canımızı sıkıyordu. Ama bunlar beni evliliğe yanaştırmak yerine, hep kendimi olduğum gibi kabul ettirme içgüdümü körükledi. Asla başkalarının onayladığı bir insan olmak için kendimden vazgeçmeyecektim. Dün neysem, nikahtan sonra da oydum, ve toplumun bana açtığı yer eşit olmalıydı.
Yediğimiz içtiğimiz 6 yıldır ayrı gitmiyorken, hakimin bir tokmağı ile iptal edilebilen bir imzayı, benim ilişkimden üstün tutan zihniyete içerlememek mümkün mü? Üstelik ne evlilikler var haftalar sürmeyen ya da bir ömür sürüp hiç birleşmeyen. İki insanın birbirine bağlılığına koşul getiren, değerini evlilik cüzdanı ile tartan müesseseleri tüm varlığımla kınıyorum. Özellikle insanın biricik sevgisine iffetsiz muamelesi yapan otelleri. İnsan ayırmanın en çirkin, en aşağılayıcı şekillerinden. Bence bu bir insanlık suçu olmalı.
Bütün bunlarla birlikte evlilik güzel bir kurum, karşı olduğumuz sanılmasın. Zaten biz de 3 senedir evlenme niyeti ile nişanlanlıyız. Ama nikah bizim öncelik olamadı çünkü zaten çok sıra dışı bir hayat yaşıyorduk ve ona gelene kadar çözmemiz gereken çok daha kritik şeyler vardı. Henüz bilmeyenler hikayemizi buradan okuyabilirler. Ve diyorum ya; bize sorsan zaten evliydik. Ailelerimiz, tüm dostlarımız da hep öyle gördü. Ama en çok da evleneceksek, hakkıyla kutlayalabilelim istedik. Yani bizim için önemsiz olduğundan değil, aksine yapıp geçemeyeceğimiz kadar kıymet verdiğimizden bu güne kadar bekledik. Girdiğimiz hayat mücadelesi sebebiyle anca imkan oldu.
Gelelim Düğünün Kendisine..
Düğün ile ilgili bizim için 3 konu en başından çok netti:
1. En başından beri İstanbul’da yapmak istemediğimizi biliyorduk.
2. Bizim düğünümüz kişiselleştilmiş olmalıydı, bizi yansıtmalıydı. Birçok otel ve şirket artık düğünleri seri üretime dökmüş. Siz mevcut paketler içinden yemek, dekor vs seçiyorsunuz. Haftanın 3 günü düğün var ve hepsi birbirinin aynısı. Bu bir yandan çok iyi birşey çünkü herşey önceden düşünülmüş ve planlanmış olduğundan kafanız rahat. Defalarca test edilmiş, en optimum haline kavuşturulmuş, hata payı çok az ve daha maliyetsiz. Ama bizim hissiyatımız daha çok “Ufak olsun, eksik olsun ama bizim olsun”du. Elbette güzel birşey yapmak istiyorduk ama bize özel olması hepsinden kıymetliydi. Kişiselleştirmek için masa süsüyle, şunla bunla incik cincik, detay detay uğraşmayı gerektiriyordu ve o da maalesef çok zaman demekti.
3. Ve en çok ama en çok da samimi olsun istiyorduk. Ne saray, ne mermer merdivenlerinden 10 basamak uzanan gelinlikli otel düğünü, ne de hayatı paylaşmadığımız ama oradan buradan tanıdığımız insanlardan oluşan bir kalabalık istiyorduk. Ufak ve can ciğer bir grup olmalıydı.
Herkesin aile dinamikleri çok farklı, kimisi için aile baskısı sebebiyle ufak bir düğün mümkün değil ama başarabilene benzer bir mantıkta davetlilerini seçmesinim öneririz. Bizim gibi 35 yaşında evlenmenin bir güzelliği de kendi düğününü kendin finanse edebilmek. Ailesinin finansmanı ile düğün yapanlar bu konularda pek ısrarcı olamayabilirler.
İkimiz de resmi ya da abartılı şeyleri seven kişiler değiliz. O yüzden gösterişli değil, samimi ve sadeliği ile şık olsun istedik. Bize böylesi daha sıcak geldi. O yüzden kafamızda taa en başından netti: Deniz kıyısında olmalıydı, kumlarda çıplak ayak gezebilmeliydik, akşam ateş başında içip, düğün sonunda sabah 4’te denize girebilmeliydik. İkimizin prenses ve prens olduğu bir gününden öte, can ciğer arkadaşlarımızla gittiğimiz romantik ve mutlu bir tatil gibi olmalıydı. Geriye dönüp baktığımızda “ne ihtişamlı!” değil, “ne keyifliydi” demeliydik hepimiz.
Yurt Dışında Düğün Yapmak
İlk başta Yunanistan’da, Bilgehan’nın bana evlenme teklifi ettiği Sakız Adası’nda yapalım dedik ama vize konusu davetlilerimizin katılımını hem zorlaştırıyordu, hem de uçak + otobüs + vapur gibi meşakkatli bir yolculuk gerektiriyordu.
O yüzden vazgeçip, yakın, vizesiz ve aşırı romantik bir yer olan Kotor‘u düşündük. Birkaç kez gidip geldik, hah, dedik burada hayalimizdeki düğünü yaparız. Derken Türk Lirası pul oldu. Bu sefer de misafirlerimizin sırtında otel, uçak vs Euro bazında çok yük binecekti. Davetlilerimizi zora koymamak için yurt içinde yapmaya karar verdik. Bu arada sanmayın ki Euro artınca bize maliyeti de arttı, ve Türkiye daha ucuza geliyordu. Türkiye’de düğün sektörü tam bir Jaws’a dönmüştüğündan Euro’nun çılgın artışına rağmen dışarıda yapmak daha uygun oluyordu!
Pirana Düğün Piyasası
Düğün yaparak kutlama fikri ile yola çıktığımızda ufak ama zarif & sade bir düğün yapmak istediğimiz için bizi çok sarsmayacak bir bütçeye bunu mal edebiliriz sanıyorduk. Hesabımız da basitti (ve çok da saftirikmiş): Çok iyi bir restoranda, 5 tabaklık bir menüyü x TL’ye yiyebiliyorsak, 80 kişi 80x ederdi, ama toplu alım olduğu için güzel bir yüzde indirim de alırdık. Yurt dışında hesaplar böyle dönüyor ama Türkiye’de öyle olmuyormuş. Düğün mü var? Aynı menü için bir anda 2-3 kat istiyorlar.
İstanbul’un Düğün Jawsları
Bu fırsatçılığa acayip bozulmuştuk ama daha en kötüsü bu da değilmiş. Neymiş, bir de illa onun çiçekçisi, dekorasyoncusu, organizasyon firması, videocusu, fotoğrafçısı şusu busu ile çalışmak zorundaymışsın. Tahmin edeceğiniz gibi onlar da dışarıdan bir firmaya kıyasla ortalama 2-3 kat fiyat çekiyorlar, ne de olsa sizi onları tutmaya mecbur kılıyorlar. Anlayacağınız sizi mekan her koldan yoluyor. İstanbul’daki şık mekanların çoğunda durum böyle.
Hadi parasını da geçtim, bu benim düğünüm ya, beğenmediğim videocu ya da organizatör ile çalışmam konusunda diretmek de ne demek? Ya adamın gözü yoksa? Tamam çok harika makinalarla çekiyor olabilirler ama zevklerin uyumu bambaşka birşey.
Ha tabi bi de mekanların minimum 350 kişi falan gibi diretmeleri de var. Hadi o yine anlaşılır sayılır bizde standart düğünlerin kalabalık olduğunu düşününce de, beni ısınamadığım en özel günümü kendim seçmediğim insanlara emanet etme zorunluluğu.
Gördük ki; düğününüzü nerede ya da kaç kişilik yaparsanız yapın, tüm mekanların kafasında bir fiyat var ve senden illa onu almaya çalışıyor. Yani şöyle; adamın kafasında bir düğünden 100 kazanmak varsa, düğünün kaç kişilik olduğu pek de fark etmiyor. Gerekirse hazırlık saati parası, after party saati parası falan gibi yeni yeni kalem icat ediyor, illa o parayı alıyor.
Bir restoranı kapamak için o gecenin cirosunu ödemek zorunda olmak bizce çok makul bir talep. Hatta makul bir oranda daha fazlası da anlaşılır. Ama düğün olduğunu duyan başlıyor üzerinizde çarpım tablosunu çalışmaya.
Sahil Otellerinin İştahsızlığı
Büyük otellerin ve mekanların yaklaşımını gördükten sonra butik otellerin normal bir günde tek geliri oda kiralama olduğu için düğün gibi dev bir bonusu kapmakta daha hevesli olacaklarını sanmıştık. Ancak gördük ki onlar da çoğunlukla burunlarından kıl aldırmıyor. Benim butik otelim olsa altın tepsi de sunulmuş fırsat derdim. Düşünsenize, hem tüm odaları 2 gece kapatıyorsunuz (1 gün konaklama haftasonu müşterisini kaçırmalı anlamına geldiğinden 2 gün şart), hem de dev bir düğün faturası ödüyorsunuz… O düğün faturası tek başına 10 odalı bir otelin bilmem kaç kat cirosu demek. Gel gör ki; sanki her gün birisi çıkıp onlara 1 günde 1 haftalık ciro fırsatı veriyormuş gibi iştahsızlar ve uylaşmacı değiller. Çünkü herkes de biraz “Düğünse paraları söküleceksin” mantığı var.
Bunu görünce anladık ki içinize sinen bir düğün ne kadar sade yapmaya çalışırsanız çalışın yapın epey maliyetli birşey. Eğer siz de küçük ve makul bir düğün hayal ettiyseniz beklentinizin birkaç katı bir maliyet ile karşılaşmanız çok muhtemel.
Misafire Bütçe Yükü
İnanır mısınız, Euro’nun çılgın artışına rağmen biz düğün sahipleri için yurt dışında düğün yapmak bütçe anlamında hala daha mantıklı olabiliyordu. Yani 80 kişiye orada içimize sinen bir yemekli düğün yapmak buradan içimize sinen 80 kişilik düğünden daha uygun oluyordu! Ama misafirlerimiz için öyle olmayacağı için vazgeçtik, onlar için çok daha masraflı olacaktı. Ne de olsa en önemlisi sevdiklerimizin yanımızda olabilmesi.
“Yemişim düğünü, gel o parayı dünyayı gezerek bi güzel yiyelim”
Hal böyle olunca “Yemişim düğünü, gel o parayı dünyayı gezerek bi güzel yiyelim” dedik. Belki Instagram‘daki anketlerimize denk gelmişsinizdir, düğün yapanlara “İyi ki yaptık mı diyorsunuz yoksa keşke o parayı yeseydik mi?” diye sorduk. %70’i keşke yeseymişiz diyince iyice gaza geldik. Baktık, tura çıkıp 10 farkı ülkede evlensek hala çok daha uygun ve orjinal oluyordu. Bu fikre acayip yükselip ailelerimize de söyledik. Düğün piyasasını da anlattık. Anlayışla karşıladılar ve fikrimizi desteklediler.
Sonra İlsu diye çok sevdiğimiz, bizden biraz daha büyük, ve dünyayı bizden çok daha fazla gezmiş bir arkadaşımız mesaj attı;
“Düğün var, düğün var Duygucum. Düğün gerçekten kendinizi eğlendirmek için yapılınca çok güzel birşeydir. İlla çok para harcanmasına gerek yoktur. Yerine o parayı balayına harcamak asla aynı şey değil. Bak boşandığım halde diyorum bunu. Naçizane fikrim.”
İlsu gibi hayatının her an ve kaynağını gezmek için kullanan bir insanın böyle yazıyor olması bizi bayağı etkiledi. Fark ettik ki sektöre küskünlüğün etkisi ile çok ama çok önemli birşeyi atlıyorduk: Biz zaten kafada evliydik, evlenmek bizim için yakınlarımızla bunu kutlamak demekti ve dolayısı ile daha makul ve cazip fikirlerin onlar olmadıktan sonra zaten bir anlamı da yoktu. Döndük mü başa.
Şimdi gelecek hafta Antalya’da düğünümüz var. Hayal ettimiz gibi, ufak, bize özel ve ayaklar kumda. İnanıyorum herşey güzel olacak. Bize şans dileyin.
Not
Biz burada kendi süreçlerimizi anlattık. Herkesin ilişkisi ve hayatında bulunduğu yer farklıdır, ve ona göre ihtiyaçları da, evliliğe yükledikleri anlam da farklıdır. Hepsi kendi koşulları içinde en geçerli bakış açısıdır.
Doğru ya da yanlış düğün yoktur. Bizim sadece kendimiz için böylesini istedik. Muhteşem ihtişamlı düğünler de gördük, kaçıp bir yerde ansızın evlenenler de, 3 gün süren köy düğünleri de. Hepsi de güzel ve anlamlıydı. Günün sonunda o güne anlamını siz veriyorsunuz, düğünün içeriği değil.