Balat, İstanbul’dan çıkmadan bir kaçamak yapmak isteyenlerin en sevdikleri yerlerden birisi oldu. Sabahtan kahvaltıya gelmelik, karış karış gezmelik, girilmedik antikacı, fotoğraflanmadık köşe bırakmamalık, akşam olunca da meyhanelerinde rakıya bağlamalık… Bu da bizce ideal Balat programı.
Bomontiada bizim için bir nevi Nuh’un gemisi. 2010’ların başındaki Beyoğlu’na dair sevdiğimiz ne vardıysa, her birinin bir numunesinin alınarak, kompakt bir versiyonunun kurulduğu kurulduğu yer.
“Kahvaltıyı geçiştirmelik bir öğün değil, tadı çıkarılması gereken bir fırsattır” diyenler için İstanbul’un en sevilen kahvaltı mekanları.
Balat’ta her köşebaşi, her cumbalı Balat ev, samimi ve ilgili işletmecilerin işlettiği, şirin konsept cafeler, kahvaltıcılar, 3. dalga kahveciler, modern antikacılar, vintage dükkanları ile dolu. Her biri ayrı tatlı, insan bir güne sığdıramıyor.
Atatürk Arboretumu İstanbul’da yemyeşil bir vaha. O kadar fotojenik ki düğün fotogafçısı, dizi seti eksik olmuyor. Kalabalıklardan burada da kaçış yok ama en azından mangal dumanı ve futbol oynayan dayılardan kaçabileceğiniz yemyeşil bir park.
Kimisi padişahın midesine, kimisi berduşun gönlüne sızarak asırlardır varolmayı başarmış. Tarihi mekanında, nostaljisini ve ruhunu koruyarak devam eden İstanbul’un en güzel tarihi restoranlarını anlattık.
Alt kültür(ler) Galata ve Taksim’de doğdu, alternatif mekanlar, galeriler, tasarımcılar, underground barlar ilk kez kendine buralarda kitle buldu, alt kültür ilk burada başladı, popülerleşti ve sonra diğer semtlere yayıldı. Alt kültürün öncü mekanlarınında bir tadım Neo-İstanbul.
Biz İstanbullular için Galata Kulesi gökteki kutup yıldızı gibi bir şey: Her vapura bindiğimizde gözlerimizin aradığı, Tünel ve Karaköy taraflarındayken pusula görevi gören, İstanbul’un çöplüğe dönen silüetinde yüzyıllardır kendini ezdirmeyen daim bekçimiz Galata Kulesi.